Faydalı Bağlantılar

İzleyiciler

29 Mart 2011 Salı

AutoCad - Pratik Yapmak İçin Teknik Resim

AutoCad - Pratik Yapmak İçin Teknik Resim Örnekleri


Download ;


RapidShare AG, Cham, Switzerland

Otomatik şanzıman (transmission)

Otomatik şanzıman (transmission)


http://hotfile.com/dl/40212309/f8071...ZIMAN.zip.html

 
Otomatik Şanzıman

Otomatik şanzımanlar çeşitli türlerdeki sürüş koşulları altında minimal sarsıntı ile akıcı vites geçişleri sağlar. Sürtünme kontrolü olarak bilinen teknolojinin oldukça karmaşık bir şekli, motordan gelen gücün verimli şekilde aktarılması ve akıcı vites geçişleri için idealdir. Gelişmiş sürtünme teknolojisi temel alınarak geliştirilmiş olan sürtünme parçaları ve tek yönlü kavramalar otomatik şanzıman performansını belirleyen en önemli ürünlerdir. Akıcı ve güçlü bir sürüş deneyimine katkıda bulunurlar.

SolidWorks Toolbox

SmartPart Teknolojisi'ni kullanarak parçaların otomatik montajını sağlayan, standart elemanlar listesidir.

SolidWorks Toolbox: Akıllı parçaların zaman kazandıran listesi



Tasarımda daha yaratıcı ve daha verimli olabilmenin çok basit ama bir o kadar da güçlü ve etkili bir yolu var: SolidWorks Toolbox...

28 Mart 2011 Pazartesi

Alüminyum ve Alaşımlarda Isıl İşlemler


Alüminyum ve alaşımları günümüzde bir çok endüstri dallarında kullanım olanağı mevcut bir elementtir. Alüminyum ve alaşımları hafif metal alaşımları olmaları nedeniyle ısıl işlemler sonucu mekanik özellikleri iyileştirilebilir.

Burada ısıl işlemler sonucu mekanik özelliklerinin çeşitli alüminyum ve alaşımlarında incelenerek kaynak kabiliyetleri incelenmeye çalışılmıştır.
Döküm, dövme ve işleme ile ilgili elde edilmesi güç olan parçalarda kullanılan kaynak usullerinin, parça üzerindeki etkisi ve kaynak öncesi yapılan ısıl işlemlerin, kaynak işleminden sonraki mukavemetlerinin değişimi bu projede incelenmeye çalışılmıştır.

2.1 Alüminyum ve Alaşımların Tarihçesi

TCS (ASR) Nasıl? Çalışır

Otomobil firmalarına göre adı TCS veya ASR olarak farklılık gösterse de işlevi aynıdır: Aracınızın tekerlerinin patinaj yapmasını önlemek. Kısaca “Anti Patinaj Sistemi” olarak bilinen TCS’nin sürüş güvenliğine katkısı büyüktür.



TCS sistemlerine yakından baktığımız bu yazımızda, hangi parçalardan oluştuğunu ve çalışma prensibini size anlatmaya çalışacağız.

TCS NE DEMEKTİR?

Laser Yazıcı Nasıl Çalışır

Matbaa makinesinin icadından sonra çok şeyler değişti. Ama insanların yazılı dökümanlara olan ihtiyacı galiba pek değişmedi. Günümüz teknolojisi bize o kadar geniş imkanlar sunuyor ki neredeyse kendi kitabımızı evimizde basabilecek hale geldik.

Bu yazımda sizlere yazıcılar teknolojisinin en gelişmiş ürünleri olan laser yazıcılardan bahsetmek istiyorum.



NEDİR BU LASER?
Herşeyden önce şu laser nedir ona bir bakalım. Fazla kafanızı karıştırmadan ve detaya girmeden yüzeysel olarak anlatacağım.
Bir ucu tam yansıtıcı diğer ucu yarı yansıtıcı olan iki aynaya sahip bir tüpün içine gaz, sıvı veya katı bir madde doldurulmuştur. Bu maddenin atomlarına bir enerji verilir. Bu enerji dışardan ışık verme, elektrik akımı geçirme veya kimyasal yollardan elde edilmiş bir enerji olabilir.

Zippo Çakmak Nasıl Çalışır

En eski ve bilinen çakmak markası nedir diye sorsak ve aynı zamanda rüzgardan etkilenmeyen bu çakmağın adını bize söyler misiniz desek. Çoğunuz tabi ki ZIPPO diyecektir.

Bu defa ZIPPO çakmağın nasıl çalıştığını ve onun hakkında merak ettiklerinizi inceleyeceğiz.


HANGİ PARÇALARDAN OLUŞUR
Bir Zippo çakmağı elinize aldığınızda ana olarak iki parçadan oluştuğunu görürsünüz. Bunlar çakmağın iç ve dış kısımlarıdır.
İç kısıma baktığınızda, benzin tutucu pamuk, fitil ve çakmak taşını görürsünüz. Pamuk benzini içinde emip burada tutar. Fitil ise pamuğun içine kıvrılarak yerleştirilmiştir ve bir ucu dışarıda çakmak taşının yanındadır. Çakmak taşından çıkan kıvılcımlar bu fitilin ucunu tutuşturur.
Dış kısım ise adı üstünde iç kısmı barındıran ve koruyan muhafazadır. Çakmağa görüntüsünü kazandıran dış kısmıdır. Bu kısım metalden oluşur. Gümüş ve altın kaplama olarak bazı modelleri de vardır.
,

Kilit Nasıl Çalışır

Hepimizin cebinde en azından bir tane anahtar vardır. Evimizin anahtarı, otomobilimizin anahtarı gibi. Bunların bizden başka birisi tarafından açılmasını ve kullanılmasını istemeyiz tabi ki. O yüzden hepsine ait bir kilit vardır. Onu açacak anahtarın sadece bizde olduğu bir kilit.

Bu seferde, basit ama vazgeçilmez aletlerden biri olan kilidi anlatacağım sizlere. Basit diyorum, çünkü nasıl çalıştığını öğrenince eminim sizde benimle aynı fikirde olacaksınız. 


MISIRDAN GÜNÜMÜZE
Bugünkü modern kilitlerin ilk örnekleri diyebileceğimiz kilitler, bundan 4000 yıl kadar önce Mısırda kullanılmıştır. Tahtadan yapılmış bu kilitlerde de tıpkı günümüzdekiler gibi pimler bulunuyordu. Anahtar kilide sokulup, yukarı kaldırılınca anahtarın ucundaki pimler, lokmanın içinden sarkan pimleri yukarı doğru kaldırıyordu. Bu sayede sürgü hareket ettirilip kapı açılabiliyordu.
Ama o kilitler biraz büyüktü; 60 cm kadar olabiliyordu. Tabi ki anahtarı da büyüktü bunların. Taşıması biraz zor olsa gerekti.
Sizlere kilidin tüm tarihçesinden bahsetmeyeceğim. Mısır kilitlerinden bahsetmemin sebebiyse, modern kilitlerin atası sayılabilecek bir kilit çeşidi olmasıdır. Aşağıdaki resimler sizlere Mısırlıların kullandığı kilitler konusunda bir fikir verecektir.
Mısırlıların kullandığı kilitler bugünkü pimli kilitlerin ilk örnekleridir
 
MODERN KİLİTLER
Günümüzde kullanılan kilitlerin ilk örneği 1848 yılında Linus Yale tarafından yapılmıştır.
Bu tür kilitler çok değişik şekillerde ve boyutlarda olabilirler. Ama benim size anlatacağım tip kilit, hepimizin evinin kapısında bulunan klasik pimli kilitler olacak.
Bu kilitler adını içinde bulunan pimlerden alırlar. Düşey doğrultuda, aynı hizada alt pim, üst pim ve yay bulunur. Alt ve üst pimler birbirinden bağımsızdır. ( Mesela üst üste iki tane mum koyduğunuzu düşünün) Birbirlerine yapışık değillerdir. Doğru anahtarı kilide soktuğunuzda, anahtarın üstündeki çentikler vasıtasıyla, yayların ittiği pimler aşağı yukarı hareket ederler. Anahtar kilide tamamen girdiğinde ise, alt ve üst pimlerin birleşim noktaları aynı hizadadır. Bu durumda silindir blok ana gövde içerisinde rahatlıkla dönebilir.
Yukarıda doğru anahtarı soktuğumuzda kildin nasıl çalıştığını gördünüz. Şimdi de isterseniz yanlış anahtar sokulursa ne olacak, ona bir bakalım!
Gördüğünüz gibi yanlış anahtar pimlerin doğru şekilde dizilmesini engellemiştir. Bu durumda anahtar kilidi açmayacaktır.
Siz siz olun anahtarınıza sahip çıkın. Gördüğünüz gibi doğru bir anahtar, evinizin veya arabanızın kapısını rahatlıkla açabilir!
 
 

27 Mart 2011 Pazar

Fem Yayınları Matematik Full Kitap, ekitap



Matematik-1 kitabı, ÖSYM’nin 2006 sınav sistemini açıklamasından hemen sonra FEM Dershaneleri’nin deneyimli öğretmenleri tarafından yeni sisteme göre hazırlandı. Sınav müfredatında yer almayan konular eklendi, var olan konular gözden geçirilerek yenilendi. Kitap, 25 bölümden oluşmaktadır. Her bölümde önce konu anlatımı yapılmış, sonra konunun özellikleri ve örnek soru çözümleri verilmiştir. Daha sonra çözümlü ve cevaplı testler verilerek konu üzerinde vukufiyet sağlanması amaçlanmıştır. Matematil-1 kitabında, lise müfredatındaki “parabol”e kadar olan bütün konular yer almaktadır. Anlatım sırasında konuyla ilgili özelliklerin kolaylıkla anlaşılması için verilen örneklerin dışında, toplam 585 adet çözümlü

Atlas İlkumut Aöf Genel Matematik Vcd Seti, 14 Cd



UNİTE 01
Kümeler ve Sayılar
UNİTE 02
Özdeşlikler, Denklemler ve Eşitsizlikler
UNİTE 03
Koordinat Düzlemi Doğru ve Parabol Denklemleri
UNİTE 04
Fonksiyonlar
UNİTE 05
Limit ve Süreklilik
UNİTE 06
Türev Kavramı
UNİTE 07
Türev Uygulamaları
UNİTE 08
Üstel ve Logaritmik Fonksiyonlar
UNİTE 09
Belirsiz İntegral
UNİTE 10
Belirli İntegral ve Uygulamaları
UNİTE 11
Doğrusal Denklem Sistemleri
UNİTE 12
Matrisler
UNİTE 13
Determinantlar
UNİTE 14
Doğrusal Programlama



İlkÖğretim 1. - 8. Sınıflar İçin Bulunmaz Kaynaklar |08-09 Öğretim



İlkÖğretim 1. - 8. Sınıflar İçin Bulunmaz Kaynaklar |08-09 Öğretim Yılı İçin

Temel Kaynak Yayını İlköğretim 1 ila 8. Sınıflarının Tüm konuları, Yeni öğretim yılına ait dökümanlar. PDF Formatında kaydedilmiştir.
1 İla 5. Sınıflara Tüm Derslerin Konu Anlatımına Testler eklenerek Kitap Oluşturulmuş 6 İla 8. Sınıflara ise Tüm Dersler Test Olarak Hazırlanmış ve Ünite Ünite Bölünmüştür...
Harika bir Paylaşım Olduğuna inananarak tüm İlköğretim öğrencilerinin ve velilerinin bu konuyla ilgileneceğini umar Öğrencilerimizede 2008-2009 Öğretim yılında Başarılar Dilerim..


26 Mart 2011 Cumartesi

AutoCad - Pratik Yapmak İçin Teknik Resim Örnekler

AutoCad - Pratik Yapmak İçin Teknik Resim Örnekleri


Download ;


RapidShare AG, Cham, Switzerland

Hareketli Sağır Ve Dilsiz Alfabesi / Resimli / Video

İşaret Dili

http://www.yasamoyunu.net/egitim/29348-hareketli_sagir_ve_dilsiz_alfabesi_resimli_video.html



Hareketli Sağır Ve Dilsiz Alfabesi





Görsel Eğitim Setleri (Turkce)

Görsel Eğitim Setleri (Turkce)

ASP.NET






Ilk Okuma Seti ( 2010) öğretmen Dvd + öğrenci Cd + Plan Cd + Soru Bnk

TOPSES FULLL SET ÖĞRETMEN SETİ OLUP ÖĞRENCİ SETİNİ DE KAPSAMAKTADIR
http://rapidshare.com/files/30577841...2010.part1.rar
http://rapidshare.com/files/30579494...2010.part2.rar
http://rapidshare.com/files/30580921...2010.part3.rar

Bilim ve Teknik Dergisi - 42 Yıllık Arşiv

Bilim ve Teknik Dergisi - 42 Yıllık Arşiv



► 42 yıllık bu arşivi kaçırmayın derim…

► Dvd’yi İSO olarak vermek zorunda kaldım ; çünkü içerisinde binlerce dosya olan
bu paylaşımı rarlamak da rardan çıkarmak da oldukça uzun ve problemli oluyor…

► İsteyen İSO dosyasına direk tıklayarak 8 GB kapasiteli bir dvdye yazdırabilir ;
isteyen Daemon Tools gibi sanal sürücü yaratan programlarla kullanabilir…
Bu yöntem bizzat denenmiş ve kullanılmıştır , hiçbir sorun yoktur…

► Partlar 200 lüktür…

İster Tek Tek Tıkla İndir
İster Container Paket İndir

Bilim Ve Teknik Dergisi Bilim CD'leri Serisi



1- Güneş Sistemi



- Giriş Güneş Sistemi
- Evrendeki Adresimiz
- Güneş Sisteminin Oluşumu
- Gezegenin Tanımı
- Kayasal Gezegenler
- Gaz Devreleri
- Cüce Gezegenler
- Küçük Cisimler / Asteroitler
- Güneş Sisteminde Yaşam
- Güneş Sisteminin Sonu
- Simülasyon
- Etkileşimli Alıştırma
- Test
- Referanslar

Tarımla uğraşan mantarlar

Bir cıvık mantar türü, yaptığı uzun yolculuklar sonunda ihtiyaç duyacağı besinin temel kaynağını yanında taşıyor.

Tarım, insanoğlunu hiç şüphesiz her yönüyle kökünden değiştirdi. Fakat bunun sadece insana has olmadığı görülüyor. Termitler, karıncalar, balıklar ve salyangozların, besin kaynaklarını hızlı ve sürekli çoğaltmaya odaklı, oldukça ‘basite’ indirgenmiş bir tarımsal faaliyet gösterdikleri biliniyor.
Yeni bir araştırma bu faaliyetin bir benzerini, hiç beklenmedik bir canlı türünde daha saptamış durumda: Hayatının büyük bölümünü bir hücreli amip formunda geçiren cıvık mantarlarda.
Cıvık mantarların bir türü olan Dictyostelium discoideum, bilimsel araştırmalarda sıklıkla kullanılan bir tür olmasına karşın bugüne kadar hiçbir araştırmacı laboratuvar şartlarında ilkel tarımı andıran bu tip bir faaliyet gösterdiklerine rastlamamış. Rice Üniversitesi’nden Debra A. Brock’un başında yer aldığı ekip, doğal popülasyondan yeni toplanmış bir örneklem üzerinde çalışırken bu canlıların bazı davranışları dikkatlerini çekmiş.

Aspir - Aspir Nedir - Aspir Yetiştiriciliği

Aspir - Aspir Nedir - Aspir Yetiştiriciliği





ASPİR ve TARIMI





Aspir, genellikle 80-100 cm arasında boylanabilen, dikenli ve dikensiz formları olan, dikenli formların dikensizlere göre daha fazla yağ içerdiği, sarı, beyaz, krem, kırmızı ve turuncu gibi değişik renklerde çiçeklere sahip, tohumları, beyaz,

Çalı ve Çalı Türleri

Ormanda tabi olarak yetişen, toprak seviyesinden itibaren dallana özelliği gösteren, en fazla 5 metre boya ulaşabilen, ağaçtan daha küçük uzun ömürlü odunsu bitkilere çalı adı verilir.
Çalıları ağaçlardan ayıran temel özellikler, ağaçların tersine ana gövdelerinin bir*den fazla olması ve dallanmanın toprağa yakın düzeylerden başlamasıdır. Ayrıca çalı*larda, bitkinin tacını oluşturan ve yukarı doğru büyümesini sağlayan tepe sürgünü de bulunmaz. Çokyıllık oldukları için çalıların gövdeleri her yıl kuruyup çürümez.
Bütün bu ayırt edici özelliklerine karşın çalı ve ağaç ayrımı çok belirgin değildir. Koşullar değiştiğinde ağaçlar çalılaşabileceği gibi, çalı*lar da uygun koşullarda ağaç görünümü alabi*lir. Bazı bitkilerin hem çalı hem de ağaç biçimleri vardır. Örneğin, manolyanın bazı türleri çalı, bazı türleri de ağaç özellikleri gösterir.

Organik Tarım Nedir - Ekolojik Tarım Nedir

Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın amacı; ToprakSu kaynakları ile Havayı kirletmeden, çevre, Bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.

İyi Tarım Uygulamaları ( GAP : Good Agricultural Practices )

Çevre,insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması ,doğal kaynakların
korunması, tarımda izlenebilirlik ile sürdürebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması amacıyla yapılan
tarımsal üretim modeline iyi tarım denir.


Amaçlar;
  • Çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması
  • Doğal kaynakların korunması
  • Tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik
  • Gıda güvenliğinin sağlanmasıdır

Ziraat & Tarım Online Kitaplar

İnternet üzerinde online olarak okunabilecek bazı kitaplar

Genel Meyvecilik

Tarla Bitkileri

Süs Bitkileri

Bitki Koruma

Zootekni

Suni Tohumlama

13 Mart 2011 Pazar

Ses, Harf ve Alfabe

Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşime ses denir. Ses, dili oluşturan en küçük birimdir. Harf ise sesin yazıdaki karşılığıdır.

Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir.

Türk alfabesi, Latin harfleri esas alınarak 1.XI.1928 gün ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun ile kabul edilmiştir. Bu Kanun’a göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunmaktadır.*

Türk alfabesindeki harflerin sıra sayıları, adları, kitap ve el yazısı biçimleri ile kodları ** aşağıda belirtilmiştir:

* Kanun’da önce “i” sonra “ı” belirtilmişse de yaygın ve yerleşmiş olan sıraya göre önce “ı” sonra “i” gelmektedir.
** Türk Kodlama Sistemi, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak TDK İmla Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından 8 Ocak 2004 günü belirlenmiş ve TSE tarafından Nisan 2005/TS 13148 numaralı belge ile ölçünlü (standart) hâle getirilmiştir.

Sesler ve Ses Uyumları

Türkçede sesler, ünlüler ve ünsüzler olmak üzere iki ana gruba ayrılır.
Ünlülerin Nitelikleri

Ses yolunda herhangi bir engele çarpmadan çıkan seslere ünlü denir. Türkçede sekiz ünlü vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü.
Ünlüler şu biçimde sınıflandırılır:
A. Çıkış yeri ve dilin durumuna göre:

  1. 1. Kalın ünlüler: a, ı, o, u.
  2. 2. İnce ünlüler: e, i, ö, ü.
B. Dudakların durumuna göre:
  1. 1. Düz ünlüler: a, e, ı, i.
  2. 2. Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü.
C. Ağzın açıklığına göre:
  1. 1. Geniş ünlüler: a, e, o, ö.
  2. 2. Dar ünlüler: ı, i, u, ü.
Ünlülerin nitelikleri aşağıdaki çizelgede toplu olarak gösterilmiştir:

Düz
Yuvarlak
Geniş
Dar
Geniş
Dar
Kalın
a
ı
o
u
İnce
e
i
ö
ü
Uzun Ünlü
Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü, Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerde görülür: şair (şa:ir), numune (numu:ne), iman (i:man). Bu örneklerde iki noktadan önceki harfin gösterdiği ses uzun ünlüdür ve uzun söylenir. Ancak, birçok kelimede uzun ünlü kısalmıştır: beyaz, hiç, rahat, ruh. Bu örneklerdeki koyu harflerle belirtilen sesler, alındıkları dilde uzun oldukları hâlde Türkçede kısa söylenir.

Düzeltme İşareti

Düzeltme işaretinin kullanılacağı yerler aşağıda gösterilmiştir:

1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine konur: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak), âlem (dünya, evren); alim (her şeyi bilen), âlim (bilgin); aşık (eklem kemiği), âşık (vurgun, tutkun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hal (pazar yeri), hâl (durum, vaziyet); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura (şu yer), şûra (danışma kurulu).
UYARI : Katil (< katl = öldürme) ve kadir (< kadr = değer) kelimeleriyle karışma olasılığı olduğu hâlde katil (ka:til = öldüren) ve kadir (< ka:dir = güçlü) kelimelerinin düzeltme işareti konmadan yazılması yaygınlaşmıştır.
2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelime ve eklerle özel adlarda bulunan ince g, k ünsüzlerinden sonra gelen a ve u ünlüleri üzerine konur: dergâh, gâvur, ordugâh, tezgâh, yadigâr, Nigâr; dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, Hakkâri, Kâzım, mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût. Kişi ve yer adlarında ince l ünsüzünden sonra gelen a ve u ünlüleri de düzeltme işareti ile yazılır: Halûk, Lâle, Nalân; Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Lâpseki.
3. Nispet i'sinin belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır. Böylece (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslam) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk'ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı kelimelerin karıştırılması da önlenmiş olur.
Nispet i'si alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik.

Büyük Ünlü Uyumu

Büyük Ünlü Uyumu
Bir kelimenin birinci hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa, diğer hecelerdeki ünlüler de kalın; ince bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ağız, ayak, boyun, boyunduruk, burun, dalga, dudak, duvak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük. Buna büyük ünlü uyumu adı verilir.
Büyük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler de vardır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kardeş, şişman.
Büyük ünlü uyumu alıntı kelimelerde aranmaz: ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, limon, model, nişasta, pehlivan, selam, tiyatro, viraj, ziyaret.

Küçük Ünlü Uyumu

Küçük ünlü uyumu kuralı iki yönlüdür:
1. Bir kelimenin ilk hecesinde düz ünlü (a, e, ı, i) varsa son*raki hecelerde de düz ünlü bulunur: anlaşmak, yanaşmak, kayıkçı, ısırmak, ılıklaşmak, seslenmek, yelek, bilek, çilek.
2. Bir kelimenin ilk hecesinde yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) varsa bunu izleyen ilk hecede dar yuvarlak (u, ü) veya geniş düz (a, e) ünlü bulunur: boyunduruk, çocuk, odun, yorgunluk, yoklamak, vurmak, yumurta, özlemek, güreşmek, sürmek.
Küçük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe kelimeler de vardır: avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kavur-, kavuş-, savur-, yağmur.
Küçük ünlü uyumu, alıntı kelimelerde aranmaz: aktör, alkol, bandrol, daktilo, doktor, horoz, kabul, kitap, konsolos, muzır, mühim, mümin, müzik, profesör, radyo, vakur.
Küçük ünlü uyumuna aykırı kelimelere getirilen ekler, kelimenin son ünlüsüne uyar: kavun-u, konsolos-luğ-u, mümin-lik, müzik-çi, yağmur-luk.
-ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü uyumuna uyar: bugünkü, dünkü, öbürkü.
Bu ünlü düzenleri ve ilk heceyi izleyen ünlüler aşağıdaki çizelgede gösterilmiştir:

a › a, ı (bakar, alır)
o › u, a (omuz, oya)
e › e, i (geçer, gelir)
ö › ü, e (ölçü, ördek)
ı › ı, a (kılıç, kısa)
u › u, a (uzun, uzak)
i › i, e (ilik, ince)
ü › ü, e (ütü, ürkek)
Ünlü Daralması (a - ı, e – i)

Ünlü Düşmesi

İkinci hecesinde dar ünlü bulunan iki heceli kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerindeki dar ünlüler genellikle düşer: ağız / ağzı, alın / alnı, bağır / bağra, bağrım, beniz / benzi, beyin / beynimiz, boyun / boynu, böğür / böğrüm, burun / burnu, geniz / genzi, göğüs / göğsün, gönül / gönlünüz, karın / karnı, oğul / oğlu; çevir- / çevril-, devir- / devril-.
Ünsüzlerin Nitelikleri
Ses yolunda bir engele çarparak çıkan seslere ünsüz denir.
Dilimizde yirmi bir ünsüz vardır. Bunlar: b, c, ç, d, f, g, ğ, h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z.
Ünsüzler ses tellerinin titreşime uğrayıp uğramamasına göre iki gruba ayrılır:
1. Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlere tonlu (yumuşak) ün*süzler adı verilir: b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z.
2. Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlere tonsuz (sert) ünsüzler denir: ç, f, h, k, p, s, ş, t.
Kökeni Türkçe olan kelimelerin so*nunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz. Ancak, anlam farkını belirtmek üzere ad, od, sac gibi birkaç kelimenin yazılışında buna uyulmaz: ad (isim), at (binek hayvanı); od (ateş), ot (bitki); sac (yassı demir), saç (kıl).
Dilimizdeki hac, şad, yâd gibi birkaç örnek dışında, alıntı ke*limelerde tonsuzlaşma kuralına uyulmuştur: sebep (< sebeb), kitap

Ünsüz Uyumu ve Ünsüz Düşmesi

Ünsüz Uyumu ve Ünsüz Düşmesi
Dilimizde tonsuz (sert) ünsüzle biten kelimelere gelen ekler tonsuz (sert) ünsüzle başlar: aç-tı, aş-çı, bak-tım, bas-kı, çiçek-ten, düş-kün, geç-tim, ipek-çi, seç-kin, seç-ti, süt-çü.
Ünsüz Türemesi (y, v)
İki ünlünün yan yana bulunduğu bazı alıntı kelimelerde ünlüler arasında y, v sesleri türemiştir: fiyat (< fiat), zayıf (< zaif); konservatuvar, labora*tuvar, pisuvar, repertuvar, tretuvar, tuval, tuvalet.
Ünsüz Düşmesi

Arapçadan dilimize girmiş olan ve sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimelerin yalın durumunda ünsüzlerden biri düşer (ünsüz tekleşir): hak (< hakk), his (< hiss), ret (< redd), zan (< zann), zem (< zemm). Bu tür kelimelere ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde düşen ünsüz ortaya çıkar: hak, hakka; his, hissimiz; ret, reddi; zan, zannımca; zem, zemmi.
n > m Değişmesi
Türkçede kullanılan bazı kelimelerdeki b ünsüzünden önce gelen n ünsüzü m'ye dönüşür: saklambaç (< saklanbaç), dolambaç (< dolanbaç), ambar (< an*bar), amber (< anber), cambaz (< canbaz), çember (< çenber), kümbet (< gunbed), memba (< menba), mümbit (< munbit), tambur (< tanbur).

Bazı Kelime ve Eklerin Yazılışı

Bağlaç Olan da, de’nin Yazılışı

Bağlaç olan da, de ayrı yazılır. Kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar: Kızı da geldi gelini de. Durumu oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur.
UYARI : Ayrı yazılan da, de hiçbir zaman ta, te biçiminde yazılmaz.
UYARI : Ya sözüyle birlikte kullanılan da mutlaka ayrı yazılır: ya da.
UYARI : Da, de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır: Ayşe de geldi (Ayşe'de geldi değil).
UYARI : Da, de bağlacının bulunma durumu eki olan -da, -de, -ta, -te ile hiçbir ilgisi yoktur. Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede (deve-de) kulak, evde (ev-de) kalmak, yolda (yol-da) kalmak, ayakta (ayak-ta) durmak, çantada (çanta-da) kek*lik. İkide (iki-de) bir aynı sözü söyleyip durma.
Yurtta sulh, cihanda sulh. (Mustafa Kemal Atatürk)
Bağlaç Olan ki’nin Yazılışı
Bağlaç olan ki ayrı yazılır: demek ki, kaldı ki, bilmem ki.
Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlen*sin.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki! (Orhan Veli Kanık)
Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Diyorlar ki" adlı eseri ne güzeldir!
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.
Ki bağlacı, birkaç örnekte kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örnekler*den çünkü sözünde ek aynı zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.
Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Babam geldi mi ki? Başbakan konuşacak mı ki?
Bağlaç Olan ne ... ne ...’nin Yazılışı
Bu bağlacın kullanıldığı cümlelerde fiil olumlu olmalıdır: Ne Fransa’da ne de Almanya’da aradığını bulabilmişti.
Onlar ne arsız ne yılışkan ve yırtık gülmelidirler; ne de somurtmalıdırlar. (Refik Halit Karay)
Ne ziraat ne ticaret için kâfi nüfus kaldı. (Falih Rıfkı Atay)
Soru Eki mı, mi, mu, mü’nün Yazılışı
Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumla*rına uyar: Kaldı mı? Sen de mi geldin? Olur mu? İnsanlık öldü mü?

Sayıların Yazılışı

1. Sayılar metin içerisinde yazıyla yazılır: bin yıldan beri, dört kardeş, haf*tanın beşinci günü, üç ayda bir, yüz soru, iki hafta sonra, üçüncü sınıf.
Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.
(Cahit Sıtkı Tarancı)
Buna karşılık saat, para tutarı, ölçü, istatistik verilere ilişkin sayılarda rakam kullanılır: 17.30'da, 11.00’de, 1.500.000 lira, 25 kilogram, 150 kilometre, 15 metre kumaş, 1.250.000 kişi, % 25, % 50.
Saat ve dakikalar metin içinde yazıyla da yazılabilir: saat dokuzu beş geçe, saat yediye çeyrek kala, saat sekizi on dakika üç saniye geçe, mesela saat onda.

Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler

Büyük harflerin kullanıldığı yerler aşağıda sıralanmıştır:
A. Cümle büyük harfle başlar: Ak akçe kara gün içindir.
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. (Atatürk)
Cümle içinde tırnak veya yay ayraç içine alınan cümleler büyük harfle başlar ve sonlarına uygun noktalama işareti (nokta, soru, ünlem) konur:
Atatürk, "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"diyor.
Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz.
(Nurullah Ataç)

Ancak iki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz:
Bir zamanlar -bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce- Türk saltanatının maddi sınırları uçsuz bucaksız denilecek kadar genişti.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

İki noktadan sonra gelen cümleler büyük harfle başlar:
Menfaat sandalyeye benzer: Başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir. (Cenap Şahabettin)
Ancak iki noktadan sonra cümle niteliğinde olmayan örnekler sıralandığında bu örnekler büyük harfle başlamaz:
Bu eskiliği siz de çok evde görmüşsünüzdür: duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler... (Memduh Şevket Esendal)
UYARI: Rakamla başlayan cümlelerde rakamdan sonra gelen kelime büyük harfle başlamaz: 2005 yılında Türk Dil Kurumunun 73. yılını kutladık.
UYARI: Örnek niteliğindeki kelimelerle başlayan cümlede de ilk harf büyük yazılır: "Banka, bütçe, devlet, fındık, kanepe, menekşe, şemsiye" gibi yüzlerce ke*lime, kökenleri yabancı olmakla birlikte artık dilimizin malı olmuştur. "Et-, ol-" fiilleri, dilimizde en sık kullanılan yardımcı fiillerdir.
B. Dizeler genellikle büyük harfle başlar:
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
(Muhibbi)

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
(Mehmet Akif Ersoy)

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
(Yahya Kemal Beyatlı)
C. Özel adlar büyük harfle başlar:
1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Mehmet Emin Yurdakul, Hüseyin Cahit Yalçın, Orhan Veli Kanık, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Gevheri, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Wolfgang von Goethe, Wilhelm Radloff, Vilhelm Thomsen, Victor Hugo.
Takma adlar da büyük harfle başlar: Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman), Demirtaş (Ziya Gökalp), Tarhan (Ömer Seyfettin), AkaGündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi (Refik Halit Karay), Deli Ozan (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık).
2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen saygı sözleri, unvanlar, lakaplar, meslek ve rütbe adları büyük harfle başlar: Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kaymakam Erol Bey, Sayın Prof. Dr. Hasan Eren, Hamdi Bey, Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Doktor Behçet Uz, Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel; Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Genç Osman, Deli İbrahim, Avcı Mehmet, Nişancı Mehmet Paşa, Deli Petro.
Akrabalık bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz: Tülay abla, Ayşe teyze, Fatma nine, Kemal dayı, Saim amca, Ali enişte.
Akrabalık bil*diren kelimeler başa geldiğinde lakap yerine kullanıldığı için büyük harfle baş*lar: Nene Hatun, Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan.
Bazı tarihî ve menkıbevi şahsiyetlerde ise akrabalık bildiren kelime sonda olduğu hâlde unvan değeri kazandığı ve özel ada dâhil olduğu için büyük harfle yazılır: Gül Baba, Susuz Dede, Adile Hala, Gülsüm Bacı, Sultan Ana.

Birleşik Kelimelerin Yazılışı

Belirtisiz isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isnat grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıplaşmış çe*kimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıklarında birleşik kelime olurlar: yer çekimi, hanımeli, ses bilgisi; beyaz peynir, açıkgöz, toplu iğne; eli açık, sırtı pek; söz etmek, zikretmek, hasta olmak, gelebilmek, yazadurmak, alıvermek; çoluk çocuk, çıtçıt, altüst; başüstüne, günaydın; sağ ol, ateşkes, külbastı.
Birleşik kelimeler belirli kurallar çerçevesinde bitişik veya ayrı olarak yazılır.
A. Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler

Birleşik kelimeler aşağıdaki durumlarda bitişik yazılırlar:
1. Ses düşmesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır: kaynana (< kayın ana), kaynata (< kayın ata), nasıl (< ne asıl), niçin (< ne için), pazartesi (< pazar ertesi), sütlaç (< sütlü aş), birbiri (< biri biri).
2.Et- ve ol- yardımcı fiilleriyle birleşirken ses düşmesine veya ses türemesine uğrayan birleşik kelimeler bitişik yazılır: emretmek (kaybolmak (haletmek ( (reddetmek (
UYARI : Sadece söyleyişte tonlulaşma biçiminde ses değişmesine uğrayanlar ayrı yazılır: azat etmek, hamt etmek, izaç etmek, iktisap et*mek. Bu örneklerde tonluluk söyleyişte belirtilir.
3. Kelimelerden her ikisi veya ikincisi, birleşme sırasında benzetme yoluyla anlam değişmesine uğradığında bu tür birleşik kelimeler bitişik yazılır.
a. Bitki adları: aslanağzı, civanperçemi, keçiboynuzu, kuşburnu, turnagagası, açıkağız, akkuyruk (çay), alabaş, altınbaş (kavun), altıparmak (palamut), beşbıyık (muşmula), acemborusu, çobançantası, gelinfeneri, karnıkara (börülce), kuşyemi, şeytanarabası, venüsçarığı, yılan*yastığı, akşamsefası, camgüzeli, çadıru*şağı, gecesefası, ayşekadın (fasulye), hafızali (üzüm), havvaanaeli, meryemanaeldiveni.
b. Hayvan adları: danaburnu (böcek), akbaş (kuş), alabacak (at), bağrıkara (kuş), beş*parmak (deniz hayvanı), beşpençe (deniz hayvanı), çakırkanat (ördek), elmabaş (tepeli dalgıç), kababurun (balık), kamçıkuyruk (koyun), kamışkulak (at), karabaş, karagöz (balık), kara*fatma (böcek), kızılkanat (balık), sarıkuyruk (balık), yeşilbaş (ördek), sazkayası (balık), sırtı*kara (balık), şeytaniğnesi, yalıçapkını (kuş), bozbakkal (kuş), bozyürük (yılan), karadul (örümcek), sarısabır (bitki).
c. Hastalık adları: itdirseği (arpacık), delibaş, karabacak, karata*ban.
ç. Alet ve eşya adları: balıkgözü (halka), deveboynu (boru), domuzayağı (çubuk), domuztır*nağı (kanca), horozayağı (burgu), kargaburnu (alet), keçitırnağı (oyma kalemi), kedigözü (lamba), leylekgagası (alet), sıçankuyruğu (törpü), baltabaş (gemi) gagaburun (gemi), kancabaş (kayık), adayavrusu (tekne).
d. Biçim adları: ayıbacağı (yelken biçimi), balıksırtı (desen), civankaşı (nakış), eşek*sırtı (çatı biçimi), kazkanadı (oyun), kırlangıçkuyruğu (işaret), koçboynuzu (işaret), köpekkuyruğu (spor), sıçandişi (dikiş), balgümeci (dikiş), beşikörtüsü (çatı biçimi), turnageçidi (fırtına).
e. Yiyecek adları: dilberdudağı (tatlı), hanımgöbeği (tatlı), hanımparmağı (tatlı), ka*dınbudu (köfte), kadıngöbeği (tatlı), kargabeyni (yemek), kedidili (bisküvi), tavukgöğsü (tatlı), vezirparmağı (tatlı), bülbülyuvası (tatlı), kuşlokumu (kurabiye), alinazik (kebap).
f. Oyun adları: beştaş, dokuztaş, üçtaş.
g. Gök cisimlerinin adları: Altıkardeş (yıldız kü*mesi), Arıkovanı (yıldız kümesi), Büyükayı (yıldız kümesi), Demirkazık (yıldız), Küçükayı (yıldız kü*mesi), Kervankıran (yıldız), Samanyolu (yıldız kümesi), Yedikardeş (yıldız kümesi).
ğ. Renk adları: baklaçiçeği, balköpüğü, camgöbeği, devetüyü, fildişi, gülkurusu, kavuniçi, narçi*çeği, ördekbaşı, ördekgagası, tavşanağzı, tavşankanı, turnagözü, vapur*dumanı, vişneçürüğü, yavruağzı.
4.-a, -e, -ı, -i, -u, -ü zarf-fiil ekleriyle bilmek, vermek, kalmak, durmak, gelmek, görmek ve yazmak fiilleriyle yapılan tasvirî fiiller bitişik yazılır: alabildiğine, düşünebilmek, yapabil*mek; uyuyakalmak; gidedurmak, yazadurmak; çıkagelmek, olagelmek, süregelmek; düşeyazmak, öleyazmak; alıvermek, gelivermek, gülüvermek, uçuvermek; düşmeyegör, ölmeyegör.
5. Bir veya iki ögesi emir kipiyle kurulan kalıplaşmış birleşik keli*meler bitişik yazılır: alaşağı, albeni, ateşkes, çalçene, çalyaka, dönbaba, gelberi, incitmebeni, rastgele, sallabaş, sallasırt, sıkboğaz, unutmabeni; çekyat, geçgeç, kaçgöç, kapkaç, örtbas, seçal, veryansın, yapboz, yazboz tahtası.
6. -an/-en, -r/-ar/-er/-ır/-ir, -maz/-mez ve -mış/-miş sıfat-fiil eklerinin kalıplaşmasıyla oluşan birleşik kelimeler bitişik yazılır:

Deyimlerin, İkilemelerin ve Alıntı Kelimelerin Yazılışı

Deyimlerin Yazılışı
Deyimler ayrı yazılır: akıntıya kürek çekmek, çam devirmek, çanak tutmak, gönlünden geçirmek, göz atmak, kulak asmak, kulak vermek, çantada keklik, devede kulak, yağlı kuyruk, yüz görümlüğü.
İkilemelerin Yazılışı
İkilemeler ayrı yazılır: adım adım, ağır ağır, akın akın, allak bullak, aval aval (bakmak), cır cır (ötmek), çeşit çeşit, derin derin, gide gide, güzel güzel, karış karış, kös kös (dinlemek), kucak kucak, şıp şıp (damlamak), şıpır şıpır, tak tak (vurmak), takım takım, tı*kır tıkır, yavaş yavaş.
bata çıka, çoluk çocuk, düşe kalka, eciş bücüş, eğri büğrü, enine bo*yuna, eski püskü, ev bark, konu komşu, pılı pırtı, salkım saçak, sere serpe, soy sop, süklüm püklüm, yana yakıla, yarım yamalak.
m ile yapılmış ikilemeler de ayrı yazılır: at mat, çocuk mocuk, dolap molap, kapı mapı, kitap mitap.
İsim durum ekleri ve iyelik ekiyle yapılan ikilemeler de ayrı yazılır: baş başa, diz dize, el ele, göz göze, iç içe, omuz omuza, yan yana; baştan başa, daldan dala, elden ele, günden güne, içten içe, yıldan yıla; başa baş, bire bir (ölçü), dişe diş, göze göz, teke tek; ardı ardına, boşu boşuna, günü gününe, peşi peşine, ucu ucuna.
Alıntı Kelimelerin Yazılışı
Yabancı kökenli kelimelerin yazılışlarıyla ilgili bazı noktalar aşağıda gösterilmiştir:
1. İki ünsüzle başlayan batı kökenli alıntılar, ünsüzler arasına ünlü konmadan yazılır: francala, gram, gramer, gramofon, grup, kral, kredi, kritik, plan, pratik, problem, profesör, program, proje, propaganda, pro*tein, prova, psikoloji, slogan, snop, spiker, spor, staj, stil, stüdyo, trafik, tren, triptik.

Yabancı Özel Adların Yazılışı

Arapça ve Farsça Adların Yazılışı
Arap ve Fars kökenli kişi ve yer adları Türkçenin ses ve yapı özelliklerine göre yazılır: Ahmet, Bedrettin, Fuat, Mehmet, Necmettin, Nizamettin, Ömer, Rıza, Saadettin; Cezayir, Fas, Filistin, Mısır, Suudi Arabistan; Bağdat, Cidde, Erdebil, Halep, İsfahan, İskenderiye, Medine, Mekke, Şam, Şiraz, Tahran, Tebriz, Trablusgarp.
Latin Yazı Sistemini Kullanan Dillerdeki Adların Yazılışı
1. Latin yazı sistemini kullanan dillerdeki özel adlar özgün biçimleriyle yazılır: Beethoven, Byron, Cervantes, Chopin, Eminescu, Grimm, Horatius, Molière, Puccini, Rousseau, Shakespeare; Bologna, Buenos Aires, Iorga, Ile-de-France, Karlovy Vary, Latium, Loire, Mann, New York, Nice, Rio de Janerio, Vaasa, Wuppertal. Ancak Batı dillerinde kullanılan adların okunuşları ayraç içinde gösterilebilir: Shakespeare (Şekspir) vb.
Yabancı özel adlardan türetilmiş akım adları Türkçe söylenişlerine göre yazılır: Dekartçılık, Epikürcülük, Kalvenci, Kalvencilik, Kalvenizm, Kartezyenizm, Lüterci, Lütercilik, Marksçılık, Marksist, Marksizm.
2. Batı kökenli kişi ve yer adlarının bir bölümü eskiden beri dili*mizde yerleştiği biçimiyle yazılır: Napolyon, Şarlken, Şarl (Demirbaş Şarl); Atina, Brüksel, Cenevre, Londra, Marsilya, Münih, Paris, Roma, Selanik, Venedik, Viyana, Zürih; Hollanda, Letonya, Lüksemburg.
3. Ait olduğu dilde ayrı yazılan yer adları Türkçede de ayrı yazılır: Buenos Aires, Frankfurt am Main, Freiburg im Breisgau, Hyde Park, Mont Blanc, New Orleans, New York, Rio de Janeiro, San Marino, Wiener Neustadt, Titov Veles.
Yunanca Adların Yazılışı

Noktalama İşaretleri

Duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmek, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere noktalama işaretleri kullanılır.
Noktalama işaretlerinden nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru, ünlem, tırnak işaretleri, ayraç ve kesme ait oldukları kelimelere bitişik olarak yazılır ve kesme dışındaki işaretlerden sonra bir harf boşluğu ara verilir.
Nokta ( . )
1. Cümlenin sonuna konur: Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurulmuştur.
Saatler geçtikçe yollara daha mahzun bir ıssızlık çöküyordu.
(Reşat Nuri Güntekin)
2. Bazı kısaltmaların sonuna konur: Alb. (albay), Dr. (doktor), Yrd. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkası, ve benzeri, ve bunun gibi), Alm. (Almanca), Ar. (Arapça), İng. (İngilizce).
3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur: 3. (üçüncü), 15. (on beşinci); II. Mehmet, XIV. Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak, 4. Levent.
UYARI: Arka arkaya sıralandıkları için virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan yalnızca sonuncu rakamdan sonra nokta konur: 3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında.
4. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur:
I. 1. A. a.
II. 2. B. b.
5. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: 29.5.1453, 29.X.1923.
Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adların*dan önce ve sonra nokta kullanılmaz: 29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923.
6. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: Tren 09.15'te kalktı. Toplantı 13.00’te başladı.
Tören 17.30'da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır. (Tarık Buğra)
7. Bibliyografik künyelerin sonuna konur:
Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK Yayınları, Ankara, 1960.
8. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur: 326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500.
9. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır: 4.5=20
Virgül ( , )
1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:
Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sı*cak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum.
(Halide Edip Adıvar)
Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller
Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller
(Faruk Nafiz Çamlıbel)

Zindana atılan mahkûmlar gibi titreşerek, haykırarak geri geri kaçmaya uğraşıyorduk.
(Hüseyin Rahmi Gürpınar)
2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Bir varmış, bir yokmuş.
Umduk, bekledik, düşündük. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez.
(Falih Rıfkı Atay)
3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur:
Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz.
(Mustafa Kemal Atatürk)
4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur:
Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini karşılamaya atılan bir genç kadın gibi, koltuğundan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
5. Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için konur:
Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım.
(Mustafa Kemal Atatürk)
6. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur:
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam! (Ahmet Haşim)
Kopar sonbahar tellerinden
Derinden, derinden, derinden
Biten yazla başlar keder musikisi (Yahya Kemal Beyatlı)
7. Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerinden sonra konur: Datça'ya yarın gideceğim, dedi.
Şehirde ilk önce hükûmet doktoruyla karşılaştım.
– Bugünlerde başımı kaşımaya vakit bulamıyorum, dedi.
(Reşat Nuri Güntekin)
8. Konuşma çizgisinden önce konur:
Bahçe kapısını açtı. Sermet Bey’e,
– Bu anahtar köşkü de açar, dedi. (Ömer Seyfettin)
9. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bil*diren hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur: Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım. Hayhay, memnun oluruz. Haydi, geç kalıyoruz.
Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor.
(Yahya Kemal Beyatlı)
10. Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime grup*larıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek ve anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:
Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır.
(Halit Ziya Uşaklıgil)
Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi.
(Reşat Nuri Güntekin)
11. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:
Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek, mücadele, müsademe demektir.
(Mustafa Kemal Atatürk)
Sayın Başkan,
Sevgili Kardeşim,
Değerli Arkadaşım,
12. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur: 38,6 (otuz se*kiz tam, onda altı), 25,33 (yirmi beş tam, yüzde otuz üç), 0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş).
13. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra konur:
Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1938.
Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur:
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara, 1958.
UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de sonra da virgül konmaz:
Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik'e bol teşek*kürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa)

Ben Atatürk'le üç veya iki defa karşılaştım.
(Burhan Felek)
Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül!
(Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI: Metin içinde tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz:
Hem gider hem ağlar.
Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli. (Atasözü)
Gerek nesirde gerek nazımda yeni bir söyleyişe ulaşılmıştır.
Siz ister inanın ister inanmayın, bir gün bile durmam.
Ne kız verir ne dünürü küstürür.
UYARI: Cümlede pekiştirme ve bağlama görevinde kullanılan da / de bağlacından sonra virgül konmaz:
İmlamız, lisanımız düzelince lisanımız da kafamız düzelince düzele*cek, çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur, fazla değil!
(Yahya Kemal Beyatlı)
UYARI: Metin içinde -ınca / -ince anlamında zarf-fiil görevinde kulla*nılan mı / mi ekinden sonra virgül konmaz:
Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense.
(Orhan Kemal )
Öyle zekiler vardır, konuştular mı ağızlarından bal akıyor sanırsın.
(Attila İlhan)
UYARI: Şart ekinden sonra virgül konmaz:
Tenha köşelerde ağız ağıza konuşurken yanlarına biri gelecek olursa hemen susuyorlardı. (Reşat Nuri Güntekin)
Gör gözlerinle de aklın yatarsa anlatıver millete.
(Tarık Buğra)
UYARI: Metin içinde zarf-fiil ekleriyle oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz:

Cumaları bahçede buluştukça kıza kendisinin adi bir mektep talebesi olmadığını anlatmaya çalışıyordu. (Halide Edip Adıvar)

Hece Yapısı ve Satır Sonunda Kelimelerin Bölünmesi

Türkçede kelime içinde iki ünlü arasındaki ünsüz, kendinden sonraki ünlüyle hece kurar: a-ra-ba, bi-çi-mi-ne, in-sa-nın, ka-ra-ca, alt-lık, al-dı.
Kelime içinde yan yana gelen ünsüzlerden sonuncusu kendisinden sonraki ünlüyle, diğerleri kendilerinden önceki ünlüyle hece kurar: bir-lik, sev-mek, Türk-çe, Kork-maz.
Batı kökenli kelimeler, Türkçenin hece yapısına göre hecelere ayrılır: band-rol, kont-rol, port-re, prog-ram, sant-ral, sürp-riz, tund-ra, volf-ram.

Türk Halk Edebiyâtı ve Müziğinde Hoyrat



Konu: Türk Halk Edebiyâtı ve Müziğinde Hoyrat
Yazar: Mehmet Avni özbek

Konu Açıklaması:

Giriş

Günümüzde sosyo-ekonomik gelişmeler ve teknik ilerlemeler, kültürümüzün sözlü kaynaklarını hızla körelme ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmakta, dillerde yaşayan kültür hazinemizin gün be gün yok olmasına yol açmaktadır. İşte bu sözlü kaynaklarımızın ezgili türlerinden biri de “HOYRAT” tır.

Tanım:

EDEBİYATTA HOYRAT

Hoyrat, halkın duygu ve düşüncesini özlü bir şekilde dile getiren, en duygusuz kişileri duygulandıran, en uyuşmuş gönülleri heyecanla dolduran bir halk şiiri türüdür. Hoyrat kelimesinin bu şiir türüne ad olması konusunda çeşitli görüşler vardır. Bize göre Hoyrat, gerek söz ve gerekse kendine has ezgisiyle yiğitlik ve mertlik havası uyandıran; sevda, gurbet, sevinç, keder, yas, vatan sevgisi, kin, v.b. duyguları işleyen; sanat kavramından az çok nasibini almış, klasik unsurlarla beslenmiş bir Türk Halk Edebiyatı ve müziğinin birlikte adıdır.

Biçim ve anlatım yönünden sağlam ve güzel bir yapıya sahiptirler. Edebi olarak klasik unsurlarla beslenmiş; müzik yönünden de yiğitlik, kabadayılık, mertlik telkin eden bir edası olduğundan, yayıldığı yörede halk hoyratı diğer türlerden üstün tutar.

Örnek:
Derde kerem
Rabbimdir derde kerem,
Yüküm gam, tarlam hicran,
Sürdükçe derd ekerem.

Biçim Yönünden Hoyrat:

Postmodernizm ve Roman

Postmodernizm ve Roman

Postmodernizm sözcüğü ilk defa 1930'lu yıllarda görülmüştür. 1950'lilerde Anglo-Amerikan edebiyat eleştirisine girip, 1960'lardan sonra yaygınlaşmıştır. Modernite sonrası, sadece edebiyat alanında değil öteki sanat dalları başta olmak üzere hayatın her köşesini kapsayan bir "akım" haline gelen bir kavramdır.

Postmodernizmin kendinden önceki akımlar gibi net bir bildirgesi yoktur, zira eklektizm en önde gelen yönlerinden biridir ve pastish yöntemiyle önceki akımların bazı özelliklerini tek bir 'eser'de ironik olarak kullanabilir. Ayrıca postmodernizmle fert daha da ön plana çıkmıştır. İsmail Çetişli postmodernizm ilgili nitelikleri aşagida oldugu şekilde siralamiştir:

1. Rasyonalizm, pozitivizm, liberalizm, kapitalizm, marksizm, vb. bütün ideoloji ve felsefelere karşi olmak.
2. Modernizm ve değerlerine karşı sorgulayıcı bir tavır almak.
3. Evrensel bütünlük yerine her tür çoğulculuktan yana olmak.
4. "Her şey gider" felsefesini ilke edinmek.
5. Her alanda tam bir eklektizm anlayışı sergilemek.
6. Gelenek-modern, yüksek kültür-kitle kültürü, sağ-sol, şimdi-geçmiş gibi kutupluluk ortamında olmak.
7. Her alanda 'kural, düzen, ilke, yasa, adetlere karşi bozucu, ihlal edici bir tavir sergilemek.
8. Aşiri görecelik tavri benimsemek.
9. Tek bir gerçek, tek bir anlam vardır değil, çok gerçek ve anlam vardır, düşüncesinde hareket etmek.
10. İronik olmak.
11. Milli ve evrensel kültür anlayışını reddedip çoğulcu kültür görüşünü benimsemek.
12. Dine karşi olumlu bir tavir almak.
13. Geçmişin kendi şartlarina uygun bir şekilde yaşatilmasini istemek.
14. Geçmişle hal arasindaki lari koparmamak.
15. Gerçekliğin yerine imajı koymak.
16. Sentez ve bütünleşmenin yerine parçayi veya parçalanmayi ikame etmek.

Oldukça zihin karıştırıcı ve üstünden süreç geçmemiş bir akım olan postmodernizmi bu şekilde maddelemek yetersiz olup yanlışlıklar içerebilir; ancak akılda net tanımların belirmesi için gerekli görülebilir. Postmodernizmde öne sürülenlerden biri gündelik gerçekliğin yetersiz bulunup daha alt katmanda asıl gerçekliği aranma iddiasıdır. Yalnız bu gerçeklik kurmacayla içiçedir ve çoğu zaman da kafa karıştırıcıdır.

Dikkati en fazla çeken yönlerinden biri içerikteki parçalanmışlığı kullandığı parçalanmış tekniklerle paralelleştirmesidir.Yalnız bu durum sanatsevere bütünlük duygusunu vermek için yapılmaz. İroninin yanında parodi de kullandığı belirgin yöntemlerden biridir.

Edebiyat Taslakları

Edebiyat Taslakları

A
  • Acem Koşması
  • Acem Şikestesi
  • Acz
  • Adaptasyon
  • Akd ü hall
  • Aks-ül-amel
  • Aksan
  • Aksiyon (edebiyat)
  • Akıcılık
  • Alegori
  • Aliterasyon

Edebiyat İncelemelerinde Yöntem

Edebiyat İncelemelerinde Yöntem


Biçimcilik (formalizm)
Sovyetler Birliği’nde 1915-1930 arasında yaygınlık kazanmış bir yöntemdir. Bir yazar veya şairin edebî değerini, eserlerinin biçimsel özellikleriyle ortaya koymak, biçimci anlayışta olan araştırmacıların hareket noktasıdır.Bunun için, biçimsel yeniliğin sağlanmasında en büyük paya sahip olduğuna inanılan dil ve üslûp, önem verilen temel ögelerdir.

Yapısalcılık
İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure’ün dilbilim alanındaki görüşlerinin kaynaklık ettiği bir inceleme yöntemidir. Yapısalcılara göre metin kendi içinde bir bütündür ve “söz”den yola çıkıp, metni kuran yapı belirlenerek metnin anlamı ortaya konulabilir. Yapısalcıyöntemde, ele alınan metnin dışında hiçbir öge metnin değerlendirilmesinde kullanılmaz. Çünkü bu, yapısalcı yöntemin çıkış mantığına aykırıdır.

Yeni eleştiri yöntemi

Bilimsel Metin Nedir? Nasıl Yazılır?

Bilimsel Metin nedir?

Bilimsel yazı, bilgiyi öğretme, doğruluk ve yenilik için yazılan yazı türüdür. Kendine özgü bir anlatım tarzıdır. Yazı, dile dayanır. Dil ortak anlaşma aracıdır. Belli kural ve tekniklere dayanarak yazılan bir yazı amacına ulaşabilir. Bilimsel yazı deneme veya edebiyat değildir ancak dile dayandığı için sıkıcı veya anlaşılamaz olmamalıdır. Görüşler sağlam kaynaklara dayandırılmalı ve gösterilmelidir. Bilimsel yazı birkaç sayfalık bir makale olabileceği gibi birkaç yüz sayfalık kitap da olabilir. Esas itibariyle teknik aynıdır. Yazının metinle uyumlu bir ismi olmalıdır. Çoğu zaman okuyucu kitabın ismine bakar. İsim metinle aynı değil veya iddialı ise aradığını bulamaz. Mesela Osmanlıda Tıp araştırması yapan yazarın kitabına Osmanlıda İlimler başlığını koyması uygunsuzdur. Uzun yazıları burada kitap diye belirteceğiz. Yazar, kitabını bir otoritenin sunuşu ile açabilir. Buna takdim, takriz, sunuş denir. Sonra önsöz yahut mukaddime bölümü gelir. Burada yazar eserinin yapısını, amacını tanıtır. Buna söze başlarken de denebilir. Önsözün ardından kısa veya uzun bir Giriş bölümü gelir. Girişte kitabın iskeleti anlatılır. Konular açıklanır, bilgi verilir. Buna methal de denir. Girişten sonra gövde bölümü gelir. Burada numaralandırma esası şöyledir:

I, A, 1, a, (1), (a), i, ii...
Ana bölümlendirme Kısımlar ve Bölümler şeklindedir. Gövde metni bittikten sonra Sonuç eklenir, konu özetlenir, neyin savunulduğu ve neyin ortaya çıktığı kısaca açıklanır. Kitap Sonuçtan sonra Ekler, Kronoloji, Bibliyografya, İndeks ile biter. Kitabın başında yazarın biyografisi, künyesi, teşekkür, kısaltmalar, resim ve şekil cetveli yer alır ki bunların çoğunu yayıncı yapar.

Teknik

Ansiklopedi Nedir? Ansiklopedi Hakkında

Ansiklopedi Nedir? Ansiklopedi Hakkında

Ansiklopedi
yasamoyunu, özgür ansiklopedi


Ansiklopedi, birçok bilginin sistematik ve çoğu zaman alfabetik sıra ile düzenlenmesinden elde edilen müracaat veya el kitabıdır. Bu isim, bazen bilimin belirli bölümünün ayrıntılarla ve sistemli bir şekilde incelendiği kitaplar için de kullanılmaktadır. Ansiklopediler, sözlükler gibi yalnız bir kelimenin çeşitli anlamlarını veren eserler değildir. Çok değişik konular hakkında oldukça geniş ve olaylara dayanan bilgiler verirler. Mümkün olduğu kadar tarafsız hazırlanmaları beklenirse de, ister istemez hazırlayanların fikir ve kanaatleri içeriklerinden belli olur. Bu insanlık zaafından kurtulabilen yok gibidir.
Ansiklopedinin iki önemli özelliği: Konuların metodik düzenlenmesi ve her şeyi içine almasıdır. Ansiklopedi, kelime olarak eski Yunancadaki (ἐγκύκλιος παιδεία, engkuklios paideia) dairesel eğitim veya bugün genel eğitim dediğimiz bir kelimeden gelmektedir. Buradaki bilgiden, bilinmeye değer bilgi anlamı çıkarılmalıdır. Ansiklopediden de, hazırlayanların önemli kabul ettiği konular hakkında kesin bilgi vermesi beklenir.

Tarihçe

Tarihsel araştırmalardan anlaşıldığına göre, ilk ansiklopedinin Platon'un öğrencilerinden Speusippus tarafından M.Ö. 4. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir.
Ortaçağda, bütün bilgilerin tek bir ciltte toplanması için büyük gayretler sarfedilmiştir. Bunlardan biri Dominikan papaz ve yazar Beauvais'li Vincent tarafından hazırlanmış olup, yazarın ifadesiyle zamanın bütün bilgilerini ihtiva etmekteydi.

Güzel Sanatlar ve Edebiyat

EDEBİYAT; güzel sanatların bir koludur. Geniş anlamı ile yazılı her çeşit eser; dar anlamı ile yalnız sanat amaciyle yazılmış eserler edebiyat çevresine girer, insanda Estetik duyguyu heyecana getirecek değerde şiir, roman, hikâye, tiyatro, hitabet gibi nazım ve nesir halindeki sanat eserlerinin tümüne; bu sanat eserlerini inceleyen bilime; bu bilimi konu olarak ele alan kitaba edebiyat denir.

Atabet-ül Hakayık Anlamı

12. yüzyılda Yüknekli Edip Ahmet tarafından yazılan Atabetü'l-Hakayık, Hakaniye Türkçesiyle yazılan bir başka eserdir. Anlamı "gerçeklerin eşiği"dir.
*
Bu eser de aruz vezniyle Kutadgu Bilig'de kullanılan aruz kalıbıyla yazılmıştır.
*
Eserin münacat ve methiye gibi konulan kapsayan ilk beş bölümü kaside biçimindedir; geriye kalan bölümler dörtlüklerle yazılmıştır. Bu eser, Kutadgu Bilig'e göre oldukça küçük çaptadır.

*
"Edipler edibi" olarak bilinen yazarın eseri didaktik nitelikler taşır.
*
Eserde işlenen başlıca konular; bilginin önemi, iyilik, erdem, cömertlik ve alçakgönüllülüktür.
*
Didaktik bir eser olan Atabetü'l-Hakayık'ta yabancı sözcüklerin sayısı Kutadgu Bilig'e göre fazladır.

Edip Ahmet Yükneki

Ölü Dil Nedir - Ölü Dil Hakkında

Ölü dil, daha önce konuşulmuş olup artık konuşulmayan ve konuşanı da kalmayan dildir; Trak, Sümer, Elam, Hatti, Hitit ve kısmen Ubıhça, yani Vıbıh (Убых) dilleri gibi.

Dilin Ölmesi Süreci
Bir dili, anadili olarak konuşan kitle ikinci bir dil öğrenir, ikinci dili anadilinden daha geçerli ya da önemli bir dil olarak görmeye başlarsa, zaman içinde birinci dil (anadili) gücünü ve işlevini yitirmeye ve konuşulmamaya başlanır, sonunda da konuşulmaz olur. Bu olgu bir süreç içinde dozu artarak gelişir ve toplumsal anlamda süreç hemen hemen aynı sıralarda, dilin artık konuşulur olmaktan çıkması biçiminde tamamlanır. Bazı bireysel direnmeler görülse bile, güçlü bir müdahale olmadığı sürece, bu tür bireysel çıkışlar süreci kesintiye uğratamaz. Anadilini konuşmayı bırakmış ve asimile olmaya başlamış olan ana kitlenin dışında ve ana kitleden ayrı yerlerde izole olmuş halde yaşayan, yani ana kitlenin terk ettiği dili, bu olgudan habersiz olarak izole yerlerde konuşmayı sürdüren gruplar varsa, bunlar ana kitle ile yakın ilişki içinde olmadıklarından anadilini konuşmayı bir süre daha sürdürebilirler.
Dilin Yaşaması ya da Korunması Sorunu

Modern Türk Şiirinin Gelişimi

Geçmişi çok eskilere dayanan ve her ulusun kültürü içinde önemli bir yer tutan şiir, pek çok dilin eski dönemlerine, ilk yazılı ürünlerine kadar uzanmakta, dilden dile aktarılan örnekleriyle, destanlarla sözlü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ünlü İngiliz eleştirmen ve şairi T.S. Eliot’a göre şiir, en ulusal sanat dalıdır; çünkü bir ulusu, başka uluslar gibi düşündürmek kolay olduğu halde, ona başka uluslar gibi hissetmeyi öğretmek mümkün değildir.

Çağlar boyunca, her ülkede edebiyat tarihçileri, şairler, düşünürler şiirin ne olduğunu açıklamaya, onu tanımlamaya çalışmışlardır. Bütün bu çalışmalar sonucunda, şiirin belirli bir tanımının yapılamayacağı anlaşılmıştır.

Lirik şiir,Lirik şiir tanımı,Lirik şiir ne demek,Lirik şiir nedir,lirik şiirin özellikleri

Lirik şiir,Lirik şiir tanımı,Lirik şiir ne demek,Lirik şiir nedir,lirik şiirin özellikleri,
Toplumun hemen her kesimini ilgilendiren sevinç,coşku veya acı gibi ortak duyguların veya aşk, ayrılık, özlem gibi bireysel duyguların coşkulu bir tarzda işlendiği şiirlere lirik şiir denir.
Eski Yunan edebiyatında bu tarz şiirler lir denen bir sazla söylendiği için böyle adlandırılmıştır. Bizim edebiyatımızda halk âşıklarının (veya halk şairlerinin) söylediği şiirlerin çoğu liriktir.

Aşık edebiyatı - Aşık edebiyatının öncüleri

Aşık edebiyatı
Aşık edebiyatının öncüleri
Aşık edebiyatı hakkında bilgi

Halk arasında aşık sözcüğüyle anılan ozanların oIuşturduğu dindışı edebiyattır. Aşıklar; Saz eşIiğinde koşma, semai, varsağı ve destan gibi nazım biçimlerini düzer ve söylerler. Halkı hem eğlendirirler,hem de yerine göre hikmetli ve öğütlü şiirleriyIe eğitirler. Başka ozanların şiirIerini (usta malı şiirleri) söyledikleri de olur. Genellikle dindışı konuları işledikler bu şiirlerde; Aşk,özlem, öIüm ve gurbet gibi temalar ön plandadır. Doğa ile ilgili temalar araç olarak kullanılır. Ancak âşıkların doğaya bakışları daha gerçekçi, canlı ve somuttur. Okuma yazma bilenler, şehirlerde yetişip tahsil görmüş olanlar arasında aruz vezni ile Divan Edebiyatı tarzında şiirler söyleyenler de görülmekle birlikte hece öIçüsünü, dörtlük birimini, koşma, semai, varsağı ve destan nazım biçimlerini kullanırlar.
Aşıklar (daha önce de belirtildiği üzere) genellikle dindışı konular işlenler. Bunun için Aşık Tarzı Halk Edebiyatına “Dindışı Halk Edebiyatı” diyenler de vardır. Ancak aşıkların pek çoğu dini-tasavvufi şiirler de söylemişlerdir. Hatta bazılarının tasavvufi yönü, oldukça ağır basar.
Halk Edebiyatı ürünlerinin yazıldığı ve bugünkü şiir antolojilerine benzer esenlere cönk adı verilir. Cönklerde ozanların hayatları hakkında bilgi de bulunabilir. Belli bir yönteme dayanmayan cönklere bazen büyüler, ilaç tarifleri,halk hikayeleri gibi şiirle ilgisi olmayan şeyler de katıImıştır.
Köroğlu:16. yüzyılda yaşamıştır. 24 bölümlük bir destanımsı halk hikâyesinin de kahramanıdır. Yiğitleme ve güzellemeleriyle anılır. Yiğitçe ve tok bir söyleyişi vardır. Aynı yüzyılda, II. Murat Dönemi’nde yaşamış ‘KöroğIu” mahlasını kullanan bir ordu ozanı bulunduğuna dair iddialar da vardır ve bu iki Köroğlu’nun hayatları hakkında anlatılanlar ile şiirleri birbirine karışmıştır. İkisinin aynı kişi olduğunu öne süren araştırmacılar da olmuştur.
Karacaoğlan(1606?-1679?): Doğum ve öIüm tarihleri kesin değildir. Hatta 16. yüzyılda yaşamış oIduğunu öne süren araştırmacılar da vardır. Aşık tarzının önde gelen isimlerindendir. Çukurova ve Toroslar Bölgesi’nde, Varsak Türkmenleri arasında yetiştiği söylenir. Anadolu’yu,Balkanları, Kafkasya’nın Bir BöIümü’nü ve Suriye’yi dolaştığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Dindışı aşkı, gurbet, güzellik ve ölüm gibi temaları işlediği koşma, semai, varsagı biçimli şiirleri halk arasında yayıImıştır (bunlar, günümüzde de çalınıp söylenmektedir). Sade, canlı, özlü bir Türkçesi; Coşkulu ve duygulu (lirik) bir üslubu vardır.
Kayıkçı Kul Mustafa(XVII. yy)eniz seferlerine de katılmış bir yeniçeri ozanıdır.Koşma ve semai biçimli bazı şiirleri ile “Bağdat Seferi” ile ilgili bir destanı günümüze kadar geImiştir.
Aşık Ömer(XVII. yy):Konya-Karaman Yöresi’nde doğmuş ve yetişmiş bir ordu ozanıdır.Birçok seferlere katılmış,sınır boylarında bulunmuş(İstanbul’da da uzun süre kalmış),1707’de(İstanbul’da) ölmüştür.Aşık tarzının en önemli ve usta ozanlarındandır.Gerçek ününü koşma,semai ve varsağı biçimli şiirIeri ile yapmıştır.Aruz ölçüsüyle kaside ve gazeller de denemiştir.DoğaI ve coşkun bir dili vardır ve kullandığı dildeki yabancı sözcük sayısı,Karacaoğlan’a göre daha fazladır.
Gevheri(XVII. yy)oğum ve ölüm tarihleri ve hayatı hakkında esaslı bir bilgi yoktur.Kırımlı oIduğu ve 1730’Iu yıllara kadar yaşadığı söylenmektedir.Bir ara Rumeli Sınır Boyları’nda bulunduğu,İstanbul’a gelerek bir paşanın divan kâtipliğini yaptığı da bilinir.Aşık Ömer gibi medrese tahsilinden geçtiği,Divan tarzında şiirler de yazdığı bilinmekle birlikte;Asıl ününü koşma,semai,varsağı ve türkü biçimli şiirleriyle yapmıştır.Halk şiir zevkine uygun,akıcı bir dili vardır.Yabancı sözcükleri ve tamlamaları oldukça az kullanır.
Ercişli Emrah:XVII. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı sanılan Emrah,Van Yöresi’nde yetişmiştir.Emrah ile Selvi Han Halk Hikâyesi’nin erkek kahramanıdır.Koşmaları ve semaileri ile tanınır.Sade ve lirik bir üsluba sahiptir.
Erzurumlu Emrah(XIX. yy):Erzurum’da doğmuştur,1860’ta Niksar’da ölmüştür.Divan şiirini ve tasavvufu da bilir ama asıl ününü âşık tarzı koşmalarıyla ve semaileri ile yapmıştır.Akıcı ve lirik bir üslubu vardır.
Dertli(1772-1845):Gerede’de doğmuştur,Ankara’da ölmüştür.XIX. yüzyılın güçlü halk ozanlarındandır.Divan,Tekke ve Halk edebiyatlarıyla ilgili genel bir kültüre sahiptir.Bir Divanı da vardır ama âşık tarzı şiirleri ile tanınır.Dilinde Divan dili etkisi sezilir.
Dadaloğlu(1785-1868?):Avşar Türkmenlerindendir.YiğitIeme ve güzellemeleri ile tanınır.Koşma,semai ve varsağı biçimlerinde şiirIeri vardır.KaracaoğIan ile Köroğlu Üslupları’nın birleşimi gibi duran bir anlatıma sahiptir.

Osmanlı'da İletişim

Anadolu İmparatorluklarında İletişim

Anadolu M.Ö. 6000'den, milattan sonraki yıllara kadar muhtelif imparatorlukların hakimiyetine tanık olmuştur. Anadolu'nun iletişim tarihi, Anadolu'nun geri ve çeşitli kavimlerden oluşması nedeniyle, işgaller, katliamlar, egemenlikler, sıcak ve soğuk savaşlarla dolu bir tarihtir. Anadolu'daki ilk iletişim biçimleri ise yazının gelişmişliğine paralel olarak daha çok tabletler ve yazıtlarla gerçekleştirilmiştir.Eskiye ait yazılı metinler egemenin hayatını anlatır. Egemenlik altındakinin yaşam öyküsü tabletlerde egemenin görüşü açısından yorumlanır. "Bu yazıtlar ülkedeki siyasal durumun yıllıkları, krallıkla ilgili eski olayları, yönetim sınıfı içindeki çekişmeleri ve siyasal oyunları, komşu ülkelerle siyasal anlaşmaları ve mektuplaşmaları, yönetim yasa ve kurallarını anlatıyor."

Osmanlı’da İletişim

İslam tarihi

İslam tarihi,
İslam dininin 7. yy'da ortaya çıkışından ve İslam Devleti'nin kurulmasından başlayarak modern zamanlara kadar uzanan süreçte, İslam dini, İslam dinini benimseyen bölge ve toplumlar ve bu toplumların İslam çatısı altında ortaya koyduğu şeyleri barındıran tarih kolu. İslam tarihi, İslam inancını hem bir din hem de bir toplumsal müessese olarak ele alır ve çıkan sonuç, olay ve keşifleri bu bağlamda sunar.
Genel olarak Muhammed'in doğuşundan ölümüne kadar geçen zaman, ondan sonraki hilafet dönemi, daha sonraki saltanat devletleri ve modern zamanlarda ortaya çıkan yeni akım ve durumlar ele alınır. Kabaca dört ana parçaya bölünebilse de, farklı yönlerden farklı şekillerde bölünmeler gerçekleşir, siyasi İslam tarihi farklı bir bölünmeyle incelenirken bilimsel keşifleri konu alan İslam tarihi daha farklı bir bölünme içerir.
İslam tarihinin merkezini ve İslam tarihinin altın çağını teşkil eden dönem dinin doğuşundan peygamberin ölümüne kadar devam eden ve İslami kaynaklarda Asr-ı Saadet yani "saadet çağı" olarak adlandırılan dönemdir.

Ayan (âyan) Meclisi Nedir

Ayan (âyan) Meclisi

osmanlı devletinde, 23 aralık 1876’daki kanun-i esasi’ye göre, mebusan heyeti ile birlikte meclis-i umumi’yi meydana getiren heyet. hey'et-i âyan da denilmektedir.
hey’et-i ayanın üye sayısı hey’et-i meb’usanın üye sayısının üçte birini geçmezdi. ayan olabilmek için, eserleriyle, hizmetleriyle tanınmak ve kırk yaşını doldurmak gerekliydi. hey’et-i ayana giren bir üyenin üyelik hakkı, hayatı boyunca devam ederdi. meb’usan hey’eti toplanmadıkça, ayan hey’eti de toplanamazdı. fevkalade hallerde, padişahın isteği veya mebusların salt çoğunluğunun yazılı isteği ile, meclis, vaktinden önce açılabilirdi. ayan heyeti, mebusan heyetince kabul edilip kendisine gönderilen kanun ve bütçe tasarılarını maddemadde inceler, uygun olmayan maddeleri tespit ederek, düşüncesini belirtirdi. burası da, ya tamamen reddeder veya değiştirir, yahut düzeltilmesi için mebusan heyetine geri gönderirdi. kabul ettikleri tasarıları tasdik ederek sadrazama gönderirlerdi.

Kaptan-ı Derya (Kaptan Paşa)

Kaptan-ı Derya (Kaptan Paşa) 
Osmanlı Bahriyesinin hem idari hem de denizdeki komutanlarına önceleri “Derya Beyi” denilmiştir. Osmanlı deniz teşkilatının temellerinin atıldığı Yıldırım Bayezid (1389-1402) döneminden itibaren, Gelibolu Sancak Beyi, aynı zamanda “Derya Beyi” unvanı ile bugünkü anlamda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini yürütmüştür. Bu makam sahipleri kendilerine verilen sancak ve eyalet gelirleri ile gemiler inşa ettirmiş, donatmış, personelin iaşe ve harçlıklarını karşılamış, seferde de donanmayı sevk ve idare etmiştir. Önceleri Derya Beyi adı ile anılan bu makam, Osmanlı Bahriye teşkilatının büyümesi ile XVI.yüzyıldan itibaren Kapudan-ı Derya (Derya Kaptanı) adını almıştır.
Osmanlı Bahriyesi'nin en büyük amiri ve donanmanın başkumandanı olan Kaptan Paşalar, devlet protokolüne göre resmi günlerde ve törenlerde başlarına yalnız sağ tarafı sırma şerit ile süslü “Kallavi” giymişlerdir.
Üzerlerine yeşil atlas üzerine samur kaplı dört parça kürklü kaftan, bunun altına krem renkli çubuklu ipek kumaştan entari, entarinin altına da koyu fes rengi bir şalvar giymişlerdir. Ayaklarında ise sarı deriden ucu kalkık ”Yemeni” adı verilen ayakkabı bulunmuştur.
Kaptan Paşanın kaftan içindeki kuşağından dışarıya doğru değerli mücevheratla süslü bir hançer çıkmıştır.

Patrona

Patrona İtalyanca'dan alınan “Patrona” ifadesi Ferik Amiral veya bugünkü anlamda Koramiral rütbesine karşılık gelmiştir. Askeri kalyonların ikinci kaptanı olan Patrona, tersanenin asayiş işlerinden sorumlu olmuştur. 1855 yılından itibaren Patronalara “Ferik Amiral” adı verilmiştir.
Patrona, sırtına yeşil Hint kumaşından, önü samur kürklü bir kaftan, içine de üstü işlemeli beyaz renk bir elbise giymiştir. Başında beyaz sarığı andırır bir serpuş, elinde mavi renkli bir asâ, ayağında da sarı deriden bir yemeni bulunmuştur.

Osmanlı'da Dağılma Dönemi

Osmanlı'da Dağılma Dönemi
XIX. YÜZYIL SİYASİ OLAYLARI
A. XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Durumu
Osmanlı İmparatorluğu XIX. yüzyılda gücünü tamamen kaybetmiştir. Kendi varlığını kendi gücüyle koruma imkanını kaybetti. Bu nedenle çeşitli devletlerle sürekli değişen ittifaklar içine girdi. Çağın güçlü devletleri de Osmanlı toprakları üzerinde çeşitli pazarlıklar yapmaktaydılar.

Rusya; XVIII. yüzyılda olduğu gibi, Boğazlar ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inme idealindeydi. İngiltere; Uzak Doğudaki sömürgelerine giden yolları, yani Doğu Akdeniz’i ele geçirme amacındadır.
Fransa ise İngiltere’yi güçsüz düşürmek amacıyla Mısır’ı almak istemektedir.

Bu üç devlet arasındaki çıkar çatışmaları Osmanlı İmparatorluğunun varlığını korumasında etkili oldu. Herhangi bir saldırı anında çıkarları elden giden devletler Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldılar.


B. Osmanlı-Fransız-İngiliz-Rus İlişkileri (1800-1806)
Napolyon’un Mısır’a saldırması üzerine İngiltere ve Rusya Osmanlı Devleti’ne yardım ettiler, Mısır’da Osmanlı Devleti’ne geri verildi. Buna rağmen Ruslar Fransız tehlikesinin devam ettiğini iddia ederek işgal ettikleri yedi Ege adasını boşaltmadılar.

Napolyon’un imparator olmasından sonra Fransa’ya karşı İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya arasında savaş başlayınca geleneksel Osmanlı-Fransız dostluğu yeniden başladı. Rusya ise yedi Ege adasında, Mora, Sırbistan, Eflâk ve Buğdan’da halkı isyana kışkırtmaktaydı. Bu kışkırtmalar sonunda 1804’de Sırplar ayaklandılar. Eflâk ve Boğdan beylerinin de isyana hazırlandıkları öğrenilince bu iki bey görevlerinden alındı. Boğazlar da Ruslara kapatıldı. İngiliz ve Rus elçilerinin istekleri reddedilince Ruslar Dinyester’i geçerek Eflâk ve Boğdan’a girdiler. Bunun üzerine Rusya’ya savaş ilân edildi.


C. Osmanlı-Rus Savası ve Bükreş Antlaşması (1806-1812)
Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması üzerine İngiliz donanması İstanbul’a geldi (1807). Babıâli’ye ültimatom vererek Ruslarla anlaşılmasını, Eflâk ve Boğdan beylerinin tekrar atanmalarını, Fransa sefirinin İstanbul’dan çıkarılmasını istediler. Eflâk ve Boğdan beyleri yeniden atandı. Fakat Fransız elçisi İstanbul’dan çıkarılmadı. Rusların Eflak ve Boğdan’ı işgal etmesi üzerine İngiliz donanması geri döndü. Çanakkale Boğazı’ndan geçerken kayıp veren İngilizler İskenderiye’ye saldırdılar. Fakat Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, İngilizleri Mısır’dan çıkardı.

Ruslarla savaşın devam ettiği sırada Napolyon Tilsit’te Rus Çarıyla görüşerek antlaşma yaptı (1807). İstanbul’da III. Selim tahttan indirilerek IV. Mustafa padişah yapıldı. Alemdar’ın İstanbul’a gelişiyle IV. Mustafa’nın yerine II. Mahmut padişah oldu (1808).


Napolyon ise Rus çarı ile Efrut’ta görüşerek Eflâk-Boğdan’ın işgalini kabul etti (1809). Napolyon’un bu iki yüzlü siyaseti Osmanlı-Rus savaşını yeniden başlattı. Bir süre sonra Napolyon’un Rusya ile arası açılınca Napolyon, Rus seferine devam edilmesini istedi. Fakat Osmanlı Devleti Napolyon’un iki yüzlü siyasetinden rahatsız olduğundan Ruslarla barış yapmayı tercih etti.

Ruslarla Bükreş Antlaşması yapıldı (1812):
1) Eflâk ve Boğdan Osmanlı Devleti’ne geri verildi.
2) Prut ırmağı sınır kabul edildi.
3) Anadolu’da sınır savaştan önceki duruma getirildi.
4) Sırbistan’a imtiyaz verilmesi kabul edildi.


* Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti ilk defa bir topluma milliyetçilik hareketlerinin sonunda imtiyaz veriyordu.


D. III. Selim’in Tahttan İndirilmesi (1807)
III. Selim’in giriştiği Nizam-ı Cedit ıslahatı yeniçerilerin ve çıkarları elden giden çevrelerin işine gelmedi. Osmanlı-Rus Savaşı dolayısıyla ordunun Tuna boylarına gitmesinden yararlanan muhalifler Şeyhülislâm Ataullah Efendi ve sadrazam kaymakamı Köse Musa Paşa başta olduğu halde harekete geçtiler. Boğaziçi’ndeki topçu yamaklarına Nizam-ı Cedit elbisesi giydirilmesi konusunu istismar ederek isyan çıkardılar. Kabakçı Mustafa İsyanı adıyla tarihe geçen isyan sonunda III. Selim tahttan indirildi. IV. Mustafa padişah oldu (1807).


E. II. Mahmut’un Padişah Olması (1808)
IV. Mustafa’nın padişah olmasıyla yönetim Kabakçı Mustafa ve adamlarının eline geçti. Nizam-ı Cedit ocağı kaldırıldı, taraftarları izlendi. III. Selim devrinde yapılan ıslahatlar bir anda yok edildi.Nizam-ı Cedit taraftarları ise Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına gittiler. III. Selim taraftarı olan Alemdar, III. Selim’i yeniden hükümdar yapmak amacıyla İstanbul’a yürüdü. Alemdar’ın İstanbul’a gelmesiyle önce Kabakçı Mustafa ortadan kaldırıldı. Nizam-ı Cedit taraftarlarının saraya saldırması üzerine IV. Mustafa, III. Selim’i öldürttü. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa, IV. Mustafa’yı tahttan indirerek II. Mahmut’u padişah yaptı (1808).


F. Alemdar Mustafa Paşa Dönemi
II. Mahmut kendisine sadrazam olarak Alemdar Mustafa Paşa’yı seçti. Alemdar Mustafa Paşa yönetime egemen oldu.


• Nizam-ıCedit taraftarlarını işbaşına getirerek yenilik hareketlerini başlattı.
• III. Selim’in ölümünde etkili olan kişiler cezalandırıldı.
• Olaylara karışan ulema İstanbul’dan sürüldü.
• İstanbul’un asayişi sağlandı.
• Sened-i İttifak (1808)


XIX. Yüzyıl başında Anadolu ve Rumeli’de ayanlar türemişti. Alemdar sarsılan devlet düzenini yeniden kurabilmek amacıyla bütün ayanları İstanbul’da topladı. Ayanların ve devlet adamlarının katılımıyla büyük bir toplantı yapıldı. Yapılan görüşmeler sonunda hükümet ile ayanlar arasında "Sened-i İttifak" yapıldı (1808).


1) Devlet, ayanların varlığını kabul etti.
2) Ayanlar devlet otoritesini kabul edecekler, verilen emirlere uyacaklardı.
3) Ayanlar yapılan ıslahatlara bağlı kalacaklardı.
4) Ayanlar kendi bölgelerindeki halka adaletli davranacaklardı.
5) İstanbul’da isyan çıkaracak olursa ayanlar, İstanbul’a gelerek isyanı bastıracaklardı.


Önemi:
1) Sened-i İttifak, Osmanlı tarihinde başka örneği olmayan bir belgedir.
2) Osmanlı Devleti ayanların varlıklarını tanıyarak onları hukuki hale getirmiştir.
3) Bu belge, Osmanlı Devleti’nin ayanlara söz geçiremeyecek kadar zayıf duruma düştüğünü göstermektedir.
4) Osmanlı tarihinde ilk defa padişah kendi otoritesi dışında bir güç olarak ayanları kabul etmiştir.


• Alemdar, Nizam-ı Cedit’in yerine Sekban-ı Cedit adlı yeni bir ocak kurdu.
• Yeniçeri Ocağı ıslah edilerek eğitim yapmaları sağlandı.
• Birçok kimsenin geçim kaynağı olan ulufe alım satımı yasaklandı.