Faydalı Bağlantılar

İzleyiciler

4 Kasım 2010 Perşembe

Tehlikeli Bir Eğilim: Oportünizm

Marksist literatürde sıkça kullanılan kavramlardan biri olan oportünizm kelime karşılığıyla fırsatçılık anlamına geliyor. Fırsatçı yaklaşımların özellikle kapitalist toplumda yaşamın çeşitli alanlarında ve çeşitli biçimlerde karşımıza çıkan son derece yaygın bir eğilim oluşturduğunu biliyoruz. Siyasi mücadele söz konusu olduğunda da, oportünizm, aslında burjuva partilerden sol örgütlere dek tüm siyasi yapılanmalar içinde karşılaşılabilecek olan, ilkesiz ve hep kendi çıkarına yontan fırsatçı politika tarzını anlatıyor. Burjuva partilerin ve küçük-burjuva nitelikli siyasal örgütlerin sınıfsal karakterleri nedeniyle, bunların fırsatçı politik tarz sergilemelerinde yadırganacak bir taraf bulunmuyor. Ne var ki, oportünizm işçi sınıfının devrimci örgütlenme alanında baş gösterdiğinde işin rengi değişmekte ve ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Konunun üzerinde durulması gereken yönü de budur.

Tarihsel süreç hatırlandığında, işçi hareketi içinde oportünist tutumların her zaman önemli zaaflara yol açtığı, kimi durumlarda devrimci mücadele açısından son derece yıkıcı sonuçlar doğurduğu görülecektir. Bu bakımdan çeşitli örnekler sıralanabilir. Konuyu fazla uzatmamak için, çarpıcı yönler içermeleri nedeniyle Bernstein ve Kautsky örneklerini hatırlatmakla yetinebiliriz. Bernstein ve Kautsky, Marx’ın ölümünden sonra onun çalışmalarını toparlamaya ve yayına hazırlamaya çalışan Engels’in yardımcıları idiler. Ama yüreği son nefesine dek işçi sınıfının kurtuluşu için atan devrimci Engels’ten tamamen farklı olarak, Bernstein ve Kautsky revizyonizmin ve oportünizmin batağına dümen kırdılar.
Bu gibi örneklerde sorun Marksizmi bilip bilmeme sorunu değildir. Bernstein ve Kautsky Marksist teoriye yeterince vakıf idiler. Hatta Engels’in ölümünden sonra Kautsky uzun bir süre boyunca Marksizmin en büyük otoritesi olarak kabul edilmişti. Fakat Marksizm ve siyasi mücadele hakkında bilgiççe pek çok şey yazıp çizen bu “otoriteler” için son tahlilde önemli olan işçi sınıfının devrimci örgütlenmesi değildi. Dün olduğu gibi bugün de, bu tür kumaştan dokunmuş “Marksist” teorisyen ve siyasetçiler için birincil derecede önemli olan, kendi siyasal kariyerleri ve kendi siyasal başarılarıdır. Bu nokta asla unutulmamalı.
Oportünizmin niteliği

İşçi hareketinde oportünizm, işçi-emekçi kitlelerin temel tarihsel çıkarlarını kesimsel faydacılık ve kolay yoldan siyasal başarı elde etmek uğruna feda etmek anlamına geliyor. Sınıf mücadelesinde önemli karar anları geldiğinde, zor görünen devrimci yolu tutmayı göze alamayıp düzen içi siyasal çözüm üretmeye çalışmak oportünizmin temel özelliğini oluşturuyor. Bu nedenle oportünizm olağan dönemlerde kendini Marksist söylemin ardına saklamaya çalışsa da, devrimci altüstlük dönemlerinde içsel niteliği, yani burjuvaziyle işçi sınıfı arasında uzlaşma arayan sınıf işbirlikçi karakteri açığa çıkmaktadır. Oportünizm her dönemde ulusal ve uluslararası düzeyde ciddi bir siyasal sorun olagelmiş ve devrimci Marksistlerin ona karşı sert bir mücadele yürütmesini gerektirmiştir.
Tarihsel örnekler incelendiğinde, oportünizmin daha masumane görünen çeşitlemelerinden tutun da en açık işbirlikçi türlerine kadar farklı tezahürlerinin olduğu görülecektir. Birinci emperyalist paylaşım savaşının ateşleri içinde İkinci Enternasyonal’i tam bir ihanet batağına sürükleyen sosyal-şovenizm, oportünizmin artık çığırından çıkmış, tam anlamıyla olgunlaşmış bir örneğidir. Günümüzdeki sosyal-demokrasi akımının ataları olan bu oportünistler burjuva reformizmi uğruna sosyalist devrimi reddettiler. Sosyal-şovenler sınıf mücadelesinin gereklerinden tamamen yan çizdiler. Emperyalist savaşı kendi ülkelerinde işçilerin burjuva düzene karşı savaşına dönüştürmeyi reddettiler ve sınıflar arası işbirliğinin savunuculuğunu yaptılar. İkinci Enternasyonal oportünistleri burjuva parlamentarizmini ve legaliteyi putlaştırdılar, devrimci mücadelenin gerekli kıldığı illegalite mevzuunu yadsıdılar.
Siyasi kişi ve çevreler oportünizme birtakım şanssız tesadüflerin sonucunda sürüklenmiyorlar, bu sorun siyasi mücadelede benimsenen sınıfsal tutum ve tarzla derinden ilişkilidir. Oportünizmin tarihin akışının sosyal bir ürünü olduğuna işaret eder Lenin ve oportünizmi yasalcılığın beslediğini söyler. İkinci Enternasyonal örneğinde oportünizm, 1871-1914 arasındaki dönemin görece “barışçı” koşullarının ürünü olmuştur. Avrupa ülkelerinde burjuva demokrasisi ve parlamenter düzenle bütünleşen işçi partilerinin oportünist liderlikleri, legal olanaklardan yararlanma gerekçesinin ardına sığındılar ve yasalcılığa tapınan düzen içi bir sosyalizm akımı geliştirdiler. Bu liderlikler, bu siyasal tarzın çok daha geniş kitleleri devrimci fikirlere kazanmaya hizmet ettiği yalanıyla işçileri aldattılar.
Enternasyonal örgüt sayesinde uzun bir süre boyunca çeşitli ülkelerin sol hareketini etkileyebilen bu oportünist akımın gerçek yüzünü olağanüstü koşullar açığa çıkardı. Emperyalist savaş, oportünizmin başlangıçta durduğu noktada duramayacağını, zamanla olgunlaşacağını ve burjuvaziye verilen ödünlerin oportünistleri bir gün açıkça burjuvazinin safına sürükleyebileceğini kanıtladı. Araya başka önemli tarihsel hadiseler girmiş olsa da bu tarihsel örnek önemini aynen koruyor. Zira İkinci Enternasyonal oportünizminin benzeri bir sosyalizm anlayışı, özellikle Avrupa ülkelerinde bugün de etkili olmayı sürdürüyor, işçi partilerini biçimlendiriyor ve enternasyonal düzeyde boy gösteriyor.
Türkiye’de 12 Eylül öncesinde resmi komünist harekette (TKP’de) yaşananlar da oportünizmin uğursuz rolünü gözler önüne serer. 12 Eylül öncesinde faşizmin adım adım tırmandığı bir süreçte işçi sınıfını mücadeleden geri tutan ve reformist burjuva siyasetin (CHP’nin) kuyruğuna takan TKP liderliği, faşizm iktidara geldiğinde de uğursuz rolünü oynamaya devam etmiştir. Bu örnek, Lenin’in bir değerlendirmesini dört dörtlük doğrulayan bir niteliğe sahiptir. Lenin, oportünistlerin ve şovenistlerin sonsuz gücünün, burjuvaziyle, hükümetlerle ve genelkurmaylarla yaptığı ittifaktan kaynaklandığını söylüyordu. Oportünistlerin işçi partileri içindeki varlıklarının, onların burjuvazinin politik bir parçası, burjuva nüfuzunun yerleştiricileri ve işçi hareketi içindeki burjuva ajanları olduğunu hiçbir şekilde yalanlayamayacağını vurguluyordu.
Devrimci mücadelenin esenliği açısından, oportünizmin açıkça sırıtan türü ile kendini uzun süre saklayabilen türü arasında ayrım yapmak da gereklidir. Mücadele tarihi içinde çeşitli kereler belirtildiği üzere oportünizmin bu ikinci türünde gizlilik ve kurnazlık vardır. Bu “kurnaz” oportünizm her daim Marksist geçinir, ama çaktırmadan onun devrimci ruhunu katleder. İşçi-emekçi kitleleri devrime hazırlayacak bir çalışma tarzından, devrimci eğitim, propaganda ve devrimci taktiklerden uzaklaşan bir “Marksizm” yaratarak devrimci Marksizme ihanet eder.
Devrimci fikirleri açıkça reddetmez görünen, ama özellikle örgütsel sorunlarda takındığı liberal tutumlar ve yerleştirdiği siyasal tarz nedeniyle devrimci işçi mücadelesini güçsüz düşüren sinsi oportünizm günümüzde de ciddi bir tehlike kaynağı oluşturuyor. Açıkça konuşmak gerekirse, Marksist geçinen çevrelerin önemli bir bölümünde örgütsel sorunlara yaklaşımda ve siyasal tarzda çeşitli oportünist sakatlıklar söz konusudur. Bu tür çevreler devrimci göründükleri ölçüde militan unsurları yanlarına çekebilmekte, fakat o oranda da yanıltıcı olmaktadırlar. İşçi sınıfı partisinin devrimci inşa yöntemine inanmayanlar ve bu işe girişmeyenler, proletaryayı devrimci durumlara hazırlıksız yakalanma noktasına sürüklemektedirler. Devrimci amaca hizmet edecek nitelikte bir siyasal örgüt yaratmaksızın devrimci nutuklar atmak, işçi sınıfına hayrı dokunacak bir iş değildir. Devrimci süreçlerde devrime önderlik edecek örgüt olmaksızın kitleye devrimci taktikler vazetmek de mücadeleyi ilerletemez. Çok açıktır ki, devrimci örgüt olmaksızın devrimci taktik hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Devrimci işçi mücadelesini ilgilendiren yaşamsal konularda bazı genel doğruları (örneğin, “yegâne eksiklik devrimci önderliğin olmamasıdır” gibi!) papağanca yineler duruma düşmemek için, Lenin’in eğitici örneğini kavrayıp içselleştirmek büyük önem taşıyor. İşçi sınıfının bu devrimci önderi Çarlık Rusya’sının ağır baskı koşullarında, özellikle örgütsel sorunlarda sergilediği doğru tutumuyla devrimci bir örgütü yoktan var edebildi. Devrimci örgüt ve devrimci hazırlık anlayışı sayesinde Bolşevikler devrim hedefine kilitlenebildiler. Uzun bir dönem boyunca devrimci bir azınlık örgütlenmesi olarak kaldılar, oportünist ve reformist solculara hep “maceracı” göründüler. Bu durum yalnızca Rusya içinde geçerli olmakla kalmadı, dönemin enternasyonal örgütünün (İkinci Enternasyonal) liderleri ve üyeleri de Bolşevikleri genelde “aşırı sol” bulurlardı. Fakat Rusya’da 1917 Şubatından Ekime ilerleyen devrimci süreç, devrimin nasıl bir örgütlenmeye ihtiyaç duyduğunu gözler önüne serdi. Yaşamın ta kendisi, yıllar boyu devrimci fikirler temelinde işçi sınıfının öncüsünü örgütlemeye çalışan Bolşevikleri devrimin önderi konumuna yükseltti. Böylece tarihsel deneyim, izlenmesi gereken örneği de ortaya koymuş oluyordu.
Hangi tarihsel kesite göz atarsak atalım, oportünist yaklaşımların en çarpıcı biçimde somutlandığı konulardan birinin örgütlü mücadelenin özüne ilişkin olduğu görülecektir. Legalist ve reformist bir öze sahip olan tüm işçi partilerinin ve sol örgütlerin, sözümona daha geniş tabanlı bir siyasal mücadele yürütmek bahanesiyle dümeni hep liberal burjuva siyasetlerden yana kırdıkları aşikârdır. Bu türden sol siyasal partiler ya da çevreler illegaliteye karşı çıkarlarken, aslında örgütlenmenin biçiminden çok onun özüne, yani işçi sınıfının devrimci çizgisine tepki duymaktadırlar. Çünkü proletaryanın devrimci illegal mücadelesi salt bir örgütsel biçim değil, özünde kapitalist düzene gerçek bir karşı koyuş, ihtilâlci bir başkaldırı siyasetidir. Bu, işçi sınıfının kurtuluşunun bizzat kendi eseri olmasını sağlayacak devrimci Marksist siyasetin ta kendisidir. Leninist parti anlayışı bu geniş boyutlu özünden kopartılıp basitçe kopya edilecek kuru bir “model”e indirgendiğinde, onu açıkça yadsıyanların veya biçimsel olarak kabul eder görünüp özünü boşaltanların ekmeğine yağ sürülmüş olacaktır. Günümüzde devrimci örgüt anlayışına yöneltilen sistematik saldırılar, bu gibi hususlar üzerinde titizlikle durmayı gerektiriyor. Stalinizmin günahlarının Lenin’in sırtına yıkılmak istenmesi ve Leninci örgüt anlayışının kötülenerek ıskartaya çıkartılmaya çalışılması göz ardı edilmeyecek bir tehlike kaynağıdır.
Oportünizmin niteliği, onun tarihsel kökleri ve çeşitlemeleri kadar, oportünizme karşı verilecek mücadele konusu da büyük bir önem taşıyor. Lenin’in vurguladığı gibi, işçi sınıfı gevşekliğe, yüreksizliğe, oportünizm uşaklığına ve Marksizm teorilerinin tahrif edilmesine karşı sert bir mücadele açmadıkça devrimci rolünü oynayamaz. Oportünizme karşı kararlı bir tutum alınmadıkça, çeşitli ülkelerde işçi sınıfının devrimci örgütlülüğünü yaratıp güçlendirmek ve proletaryanın devrimci enternasyonal birliğini yaratmak mümkün değildir. Oportünizme karşı devrimci tutum alabilmek için de devrimci Marksist teoriyle donanmış olmak şart. Aksi halde çeşitli yanılsamalar yaratmakta ustalaşmış oportünistler tarafından kandırılmak hiç de zor olmayacaktır. Kişi devrimci niyetlerle hareket ediyor olsa bile, devrimci teorinin gücüyle sağlamlaştırılmamış “iyi niyet” pekâlâ oportünistlerin hizmetine koşulabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ders,plan,proje,performans,ödev