Aşık edebiyatı
Aşık edebiyatının öncüleri
Aşık edebiyatı hakkında bilgi
Halk arasında aşık sözcüğüyle anılan ozanların oIuşturduğu dindışı edebiyattır. Aşıklar; Saz eşIiğinde koşma, semai, varsağı ve destan gibi nazım biçimlerini düzer ve söylerler. Halkı hem eğlendirirler,hem de yerine göre hikmetli ve öğütlü şiirleriyIe eğitirler. Başka ozanların şiirIerini (usta malı şiirleri) söyledikleri de olur. Genellikle dindışı konuları işledikler bu şiirlerde; Aşk,özlem, öIüm ve gurbet gibi temalar ön plandadır. Doğa ile ilgili temalar araç olarak kullanılır. Ancak âşıkların doğaya bakışları daha gerçekçi, canlı ve somuttur. Okuma yazma bilenler, şehirlerde yetişip tahsil görmüş olanlar arasında aruz vezni ile Divan Edebiyatı tarzında şiirler söyleyenler de görülmekle birlikte hece öIçüsünü, dörtlük birimini, koşma, semai, varsağı ve destan nazım biçimlerini kullanırlar.
Aşıklar (daha önce de belirtildiği üzere) genellikle dindışı konular işlenler. Bunun için Aşık Tarzı Halk Edebiyatına “Dindışı Halk Edebiyatı” diyenler de vardır. Ancak aşıkların pek çoğu dini-tasavvufi şiirler de söylemişlerdir. Hatta bazılarının tasavvufi yönü, oldukça ağır basar.
Halk Edebiyatı ürünlerinin yazıldığı ve bugünkü şiir antolojilerine benzer esenlere cönk adı verilir. Cönklerde ozanların hayatları hakkında bilgi de bulunabilir. Belli bir yönteme dayanmayan cönklere bazen büyüler, ilaç tarifleri,halk hikayeleri gibi şiirle ilgisi olmayan şeyler de katıImıştır.
Köroğlu:16. yüzyılda yaşamıştır. 24 bölümlük bir destanımsı halk hikâyesinin de kahramanıdır. Yiğitleme ve güzellemeleriyle anılır. Yiğitçe ve tok bir söyleyişi vardır. Aynı yüzyılda, II. Murat Dönemi’nde yaşamış ‘KöroğIu” mahlasını kullanan bir ordu ozanı bulunduğuna dair iddialar da vardır ve bu iki Köroğlu’nun hayatları hakkında anlatılanlar ile şiirleri birbirine karışmıştır. İkisinin aynı kişi olduğunu öne süren araştırmacılar da olmuştur.
Karacaoğlan(1606?-1679?): Doğum ve öIüm tarihleri kesin değildir. Hatta 16. yüzyılda yaşamış oIduğunu öne süren araştırmacılar da vardır. Aşık tarzının önde gelen isimlerindendir. Çukurova ve Toroslar Bölgesi’nde, Varsak Türkmenleri arasında yetiştiği söylenir. Anadolu’yu,Balkanları, Kafkasya’nın Bir BöIümü’nü ve Suriye’yi dolaştığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Dindışı aşkı, gurbet, güzellik ve ölüm gibi temaları işlediği koşma, semai, varsagı biçimli şiirleri halk arasında yayıImıştır (bunlar, günümüzde de çalınıp söylenmektedir). Sade, canlı, özlü bir Türkçesi; Coşkulu ve duygulu (lirik) bir üslubu vardır.
Kayıkçı Kul Mustafa(XVII. yy)eniz seferlerine de katılmış bir yeniçeri ozanıdır.Koşma ve semai biçimli bazı şiirleri ile “Bağdat Seferi” ile ilgili bir destanı günümüze kadar geImiştir.
Aşık Ömer(XVII. yy):Konya-Karaman Yöresi’nde doğmuş ve yetişmiş bir ordu ozanıdır.Birçok seferlere katılmış,sınır boylarında bulunmuş(İstanbul’da da uzun süre kalmış),1707’de(İstanbul’da) ölmüştür.Aşık tarzının en önemli ve usta ozanlarındandır.Gerçek ününü koşma,semai ve varsağı biçimli şiirIeri ile yapmıştır.Aruz ölçüsüyle kaside ve gazeller de denemiştir.DoğaI ve coşkun bir dili vardır ve kullandığı dildeki yabancı sözcük sayısı,Karacaoğlan’a göre daha fazladır.
Gevheri(XVII. yy)oğum ve ölüm tarihleri ve hayatı hakkında esaslı bir bilgi yoktur.Kırımlı oIduğu ve 1730’Iu yıllara kadar yaşadığı söylenmektedir.Bir ara Rumeli Sınır Boyları’nda bulunduğu,İstanbul’a gelerek bir paşanın divan kâtipliğini yaptığı da bilinir.Aşık Ömer gibi medrese tahsilinden geçtiği,Divan tarzında şiirler de yazdığı bilinmekle birlikte;Asıl ününü koşma,semai,varsağı ve türkü biçimli şiirleriyle yapmıştır.Halk şiir zevkine uygun,akıcı bir dili vardır.Yabancı sözcükleri ve tamlamaları oldukça az kullanır.
Ercişli Emrah:XVII. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı sanılan Emrah,Van Yöresi’nde yetişmiştir.Emrah ile Selvi Han Halk Hikâyesi’nin erkek kahramanıdır.Koşmaları ve semaileri ile tanınır.Sade ve lirik bir üsluba sahiptir.
Erzurumlu Emrah(XIX. yy):Erzurum’da doğmuştur,1860’ta Niksar’da ölmüştür.Divan şiirini ve tasavvufu da bilir ama asıl ününü âşık tarzı koşmalarıyla ve semaileri ile yapmıştır.Akıcı ve lirik bir üslubu vardır.
Dertli(1772-1845):Gerede’de doğmuştur,Ankara’da ölmüştür.XIX. yüzyılın güçlü halk ozanlarındandır.Divan,Tekke ve Halk edebiyatlarıyla ilgili genel bir kültüre sahiptir.Bir Divanı da vardır ama âşık tarzı şiirleri ile tanınır.Dilinde Divan dili etkisi sezilir.
Dadaloğlu(1785-1868?):Avşar Türkmenlerindendir.YiğitIeme ve güzellemeleri ile tanınır.Koşma,semai ve varsağı biçimlerinde şiirIeri vardır.KaracaoğIan ile Köroğlu Üslupları’nın birleşimi gibi duran bir anlatıma sahiptir.
Etkinlik Örnekleri,yıllık,günlük,ders,plan,proje,performans,ödev,ödevleri,değerlendirme,form,egzersiz,sınıf,eğitim ve öğretime dair herşey
Sayfalar
13 Mart 2011 Pazar
Aşık edebiyatı - Aşık edebiyatının öncüleri
ders,proje, tez, ödev, ücretsiz, ödev indir
aşık,
aşık edebiyatı,
aşık edebiyatının,
edebiyatı,
edebiyatının,
öncüleri,
Türkçe - Edebiyat
Osmanlı'da İletişim
Anadolu İmparatorluklarında İletişim
Anadolu M.Ö. 6000'den, milattan sonraki yıllara kadar muhtelif imparatorlukların hakimiyetine tanık olmuştur. Anadolu'nun iletişim tarihi, Anadolu'nun geri ve çeşitli kavimlerden oluşması nedeniyle, işgaller, katliamlar, egemenlikler, sıcak ve soğuk savaşlarla dolu bir tarihtir. Anadolu'daki ilk iletişim biçimleri ise yazının gelişmişliğine paralel olarak daha çok tabletler ve yazıtlarla gerçekleştirilmiştir.Eskiye ait yazılı metinler egemenin hayatını anlatır. Egemenlik altındakinin yaşam öyküsü tabletlerde egemenin görüşü açısından yorumlanır. "Bu yazıtlar ülkedeki siyasal durumun yıllıkları, krallıkla ilgili eski olayları, yönetim sınıfı içindeki çekişmeleri ve siyasal oyunları, komşu ülkelerle siyasal anlaşmaları ve mektuplaşmaları, yönetim yasa ve kurallarını anlatıyor."
Osmanlı’da İletişim
Anadolu M.Ö. 6000'den, milattan sonraki yıllara kadar muhtelif imparatorlukların hakimiyetine tanık olmuştur. Anadolu'nun iletişim tarihi, Anadolu'nun geri ve çeşitli kavimlerden oluşması nedeniyle, işgaller, katliamlar, egemenlikler, sıcak ve soğuk savaşlarla dolu bir tarihtir. Anadolu'daki ilk iletişim biçimleri ise yazının gelişmişliğine paralel olarak daha çok tabletler ve yazıtlarla gerçekleştirilmiştir.Eskiye ait yazılı metinler egemenin hayatını anlatır. Egemenlik altındakinin yaşam öyküsü tabletlerde egemenin görüşü açısından yorumlanır. "Bu yazıtlar ülkedeki siyasal durumun yıllıkları, krallıkla ilgili eski olayları, yönetim sınıfı içindeki çekişmeleri ve siyasal oyunları, komşu ülkelerle siyasal anlaşmaları ve mektuplaşmaları, yönetim yasa ve kurallarını anlatıyor."
Osmanlı’da İletişim
İslam tarihi
İslam tarihi,
İslam dininin 7. yy'da ortaya çıkışından ve İslam Devleti'nin kurulmasından başlayarak modern zamanlara kadar uzanan süreçte, İslam dini, İslam dinini benimseyen bölge ve toplumlar ve bu toplumların İslam çatısı altında ortaya koyduğu şeyleri barındıran tarih kolu. İslam tarihi, İslam inancını hem bir din hem de bir toplumsal müessese olarak ele alır ve çıkan sonuç, olay ve keşifleri bu bağlamda sunar.
Genel olarak Muhammed'in doğuşundan ölümüne kadar geçen zaman, ondan sonraki hilafet dönemi, daha sonraki saltanat devletleri ve modern zamanlarda ortaya çıkan yeni akım ve durumlar ele alınır. Kabaca dört ana parçaya bölünebilse de, farklı yönlerden farklı şekillerde bölünmeler gerçekleşir, siyasi İslam tarihi farklı bir bölünmeyle incelenirken bilimsel keşifleri konu alan İslam tarihi daha farklı bir bölünme içerir.
İslam tarihinin merkezini ve İslam tarihinin altın çağını teşkil eden dönem dinin doğuşundan peygamberin ölümüne kadar devam eden ve İslami kaynaklarda Asr-ı Saadet yani "saadet çağı" olarak adlandırılan dönemdir.
İslam dininin 7. yy'da ortaya çıkışından ve İslam Devleti'nin kurulmasından başlayarak modern zamanlara kadar uzanan süreçte, İslam dini, İslam dinini benimseyen bölge ve toplumlar ve bu toplumların İslam çatısı altında ortaya koyduğu şeyleri barındıran tarih kolu. İslam tarihi, İslam inancını hem bir din hem de bir toplumsal müessese olarak ele alır ve çıkan sonuç, olay ve keşifleri bu bağlamda sunar.
Genel olarak Muhammed'in doğuşundan ölümüne kadar geçen zaman, ondan sonraki hilafet dönemi, daha sonraki saltanat devletleri ve modern zamanlarda ortaya çıkan yeni akım ve durumlar ele alınır. Kabaca dört ana parçaya bölünebilse de, farklı yönlerden farklı şekillerde bölünmeler gerçekleşir, siyasi İslam tarihi farklı bir bölünmeyle incelenirken bilimsel keşifleri konu alan İslam tarihi daha farklı bir bölünme içerir.
İslam tarihinin merkezini ve İslam tarihinin altın çağını teşkil eden dönem dinin doğuşundan peygamberin ölümüne kadar devam eden ve İslami kaynaklarda Asr-ı Saadet yani "saadet çağı" olarak adlandırılan dönemdir.
ders,proje, tez, ödev, ücretsiz, ödev indir
abbasiler dönemi,
cahiliye,
dönemi,
dört halife,
emeviler,
ıslam,
islam tarihi,
tarih,
Tarihi
Ayan (âyan) Meclisi Nedir
Ayan (âyan) Meclisi
osmanlı devletinde, 23 aralık 1876’daki kanun-i esasi’ye göre, mebusan heyeti ile birlikte meclis-i umumi’yi meydana getiren heyet. hey'et-i âyan da denilmektedir.
hey’et-i ayanın üye sayısı hey’et-i meb’usanın üye sayısının üçte birini geçmezdi. ayan olabilmek için, eserleriyle, hizmetleriyle tanınmak ve kırk yaşını doldurmak gerekliydi. hey’et-i ayana giren bir üyenin üyelik hakkı, hayatı boyunca devam ederdi. meb’usan hey’eti toplanmadıkça, ayan hey’eti de toplanamazdı. fevkalade hallerde, padişahın isteği veya mebusların salt çoğunluğunun yazılı isteği ile, meclis, vaktinden önce açılabilirdi. ayan heyeti, mebusan heyetince kabul edilip kendisine gönderilen kanun ve bütçe tasarılarını maddemadde inceler, uygun olmayan maddeleri tespit ederek, düşüncesini belirtirdi. burası da, ya tamamen reddeder veya değiştirir, yahut düzeltilmesi için mebusan heyetine geri gönderirdi. kabul ettikleri tasarıları tasdik ederek sadrazama gönderirlerdi.
osmanlı devletinde, 23 aralık 1876’daki kanun-i esasi’ye göre, mebusan heyeti ile birlikte meclis-i umumi’yi meydana getiren heyet. hey'et-i âyan da denilmektedir.
hey’et-i ayanın üye sayısı hey’et-i meb’usanın üye sayısının üçte birini geçmezdi. ayan olabilmek için, eserleriyle, hizmetleriyle tanınmak ve kırk yaşını doldurmak gerekliydi. hey’et-i ayana giren bir üyenin üyelik hakkı, hayatı boyunca devam ederdi. meb’usan hey’eti toplanmadıkça, ayan hey’eti de toplanamazdı. fevkalade hallerde, padişahın isteği veya mebusların salt çoğunluğunun yazılı isteği ile, meclis, vaktinden önce açılabilirdi. ayan heyeti, mebusan heyetince kabul edilip kendisine gönderilen kanun ve bütçe tasarılarını maddemadde inceler, uygun olmayan maddeleri tespit ederek, düşüncesini belirtirdi. burası da, ya tamamen reddeder veya değiştirir, yahut düzeltilmesi için mebusan heyetine geri gönderirdi. kabul ettikleri tasarıları tasdik ederek sadrazama gönderirlerdi.
Kaptan-ı Derya (Kaptan Paşa)
Kaptan-ı Derya (Kaptan Paşa)
Osmanlı Bahriyesinin hem idari hem de denizdeki komutanlarına önceleri “Derya Beyi” denilmiştir. Osmanlı deniz teşkilatının temellerinin atıldığı Yıldırım Bayezid (1389-1402) döneminden itibaren, Gelibolu Sancak Beyi, aynı zamanda “Derya Beyi” unvanı ile bugünkü anlamda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini yürütmüştür. Bu makam sahipleri kendilerine verilen sancak ve eyalet gelirleri ile gemiler inşa ettirmiş, donatmış, personelin iaşe ve harçlıklarını karşılamış, seferde de donanmayı sevk ve idare etmiştir. Önceleri Derya Beyi adı ile anılan bu makam, Osmanlı Bahriye teşkilatının büyümesi ile XVI.yüzyıldan itibaren Kapudan-ı Derya (Derya Kaptanı) adını almıştır.
Osmanlı Bahriyesi'nin en büyük amiri ve donanmanın başkumandanı olan Kaptan Paşalar, devlet protokolüne göre resmi günlerde ve törenlerde başlarına yalnız sağ tarafı sırma şerit ile süslü “Kallavi” giymişlerdir.
Üzerlerine yeşil atlas üzerine samur kaplı dört parça kürklü kaftan, bunun altına krem renkli çubuklu ipek kumaştan entari, entarinin altına da koyu fes rengi bir şalvar giymişlerdir. Ayaklarında ise sarı deriden ucu kalkık ”Yemeni” adı verilen ayakkabı bulunmuştur.
Kaptan Paşanın kaftan içindeki kuşağından dışarıya doğru değerli mücevheratla süslü bir hançer çıkmıştır.
Osmanlı Bahriyesinin hem idari hem de denizdeki komutanlarına önceleri “Derya Beyi” denilmiştir. Osmanlı deniz teşkilatının temellerinin atıldığı Yıldırım Bayezid (1389-1402) döneminden itibaren, Gelibolu Sancak Beyi, aynı zamanda “Derya Beyi” unvanı ile bugünkü anlamda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevini yürütmüştür. Bu makam sahipleri kendilerine verilen sancak ve eyalet gelirleri ile gemiler inşa ettirmiş, donatmış, personelin iaşe ve harçlıklarını karşılamış, seferde de donanmayı sevk ve idare etmiştir. Önceleri Derya Beyi adı ile anılan bu makam, Osmanlı Bahriye teşkilatının büyümesi ile XVI.yüzyıldan itibaren Kapudan-ı Derya (Derya Kaptanı) adını almıştır.
Osmanlı Bahriyesi'nin en büyük amiri ve donanmanın başkumandanı olan Kaptan Paşalar, devlet protokolüne göre resmi günlerde ve törenlerde başlarına yalnız sağ tarafı sırma şerit ile süslü “Kallavi” giymişlerdir.
Üzerlerine yeşil atlas üzerine samur kaplı dört parça kürklü kaftan, bunun altına krem renkli çubuklu ipek kumaştan entari, entarinin altına da koyu fes rengi bir şalvar giymişlerdir. Ayaklarında ise sarı deriden ucu kalkık ”Yemeni” adı verilen ayakkabı bulunmuştur.
Kaptan Paşanın kaftan içindeki kuşağından dışarıya doğru değerli mücevheratla süslü bir hançer çıkmıştır.
ders,proje, tez, ödev, ücretsiz, ödev indir
bahriye,
derya,
kaptan,
kaptan paşa,
kaptan-ı,
kaptanı,
osmanlı,
paşa,
tarih
Patrona
Patrona İtalyanca'dan alınan “Patrona” ifadesi Ferik Amiral veya bugünkü anlamda Koramiral rütbesine karşılık gelmiştir. Askeri kalyonların ikinci kaptanı olan Patrona, tersanenin asayiş işlerinden sorumlu olmuştur. 1855 yılından itibaren Patronalara “Ferik Amiral” adı verilmiştir.
Patrona, sırtına yeşil Hint kumaşından, önü samur kürklü bir kaftan, içine de üstü işlemeli beyaz renk bir elbise giymiştir. Başında beyaz sarığı andırır bir serpuş, elinde mavi renkli bir asâ, ayağında da sarı deriden bir yemeni bulunmuştur.
Patrona, sırtına yeşil Hint kumaşından, önü samur kürklü bir kaftan, içine de üstü işlemeli beyaz renk bir elbise giymiştir. Başında beyaz sarığı andırır bir serpuş, elinde mavi renkli bir asâ, ayağında da sarı deriden bir yemeni bulunmuştur.
ders,proje, tez, ödev, ücretsiz, ödev indir
avrupa tarihi,
islam tarihi,
osmanlı tarihi,
patrona,
siyasi tarih,
tarih,
türk tarihi
Osmanlı'da Dağılma Dönemi
Osmanlı'da Dağılma Dönemi
XIX. YÜZYIL SİYASİ OLAYLARI
A. XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Durumu
Osmanlı İmparatorluğu XIX. yüzyılda gücünü tamamen kaybetmiştir. Kendi varlığını kendi gücüyle koruma imkanını kaybetti. Bu nedenle çeşitli devletlerle sürekli değişen ittifaklar içine girdi. Çağın güçlü devletleri de Osmanlı toprakları üzerinde çeşitli pazarlıklar yapmaktaydılar.
Rusya; XVIII. yüzyılda olduğu gibi, Boğazlar ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inme idealindeydi. İngiltere; Uzak Doğudaki sömürgelerine giden yolları, yani Doğu Akdeniz’i ele geçirme amacındadır.
Fransa ise İngiltere’yi güçsüz düşürmek amacıyla Mısır’ı almak istemektedir.
Bu üç devlet arasındaki çıkar çatışmaları Osmanlı İmparatorluğunun varlığını korumasında etkili oldu. Herhangi bir saldırı anında çıkarları elden giden devletler Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldılar.
B. Osmanlı-Fransız-İngiliz-Rus İlişkileri (1800-1806)
Napolyon’un Mısır’a saldırması üzerine İngiltere ve Rusya Osmanlı Devleti’ne yardım ettiler, Mısır’da Osmanlı Devleti’ne geri verildi. Buna rağmen Ruslar Fransız tehlikesinin devam ettiğini iddia ederek işgal ettikleri yedi Ege adasını boşaltmadılar.
Napolyon’un imparator olmasından sonra Fransa’ya karşı İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya arasında savaş başlayınca geleneksel Osmanlı-Fransız dostluğu yeniden başladı. Rusya ise yedi Ege adasında, Mora, Sırbistan, Eflâk ve Buğdan’da halkı isyana kışkırtmaktaydı. Bu kışkırtmalar sonunda 1804’de Sırplar ayaklandılar. Eflâk ve Boğdan beylerinin de isyana hazırlandıkları öğrenilince bu iki bey görevlerinden alındı. Boğazlar da Ruslara kapatıldı. İngiliz ve Rus elçilerinin istekleri reddedilince Ruslar Dinyester’i geçerek Eflâk ve Boğdan’a girdiler. Bunun üzerine Rusya’ya savaş ilân edildi.
C. Osmanlı-Rus Savası ve Bükreş Antlaşması (1806-1812)
Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması üzerine İngiliz donanması İstanbul’a geldi (1807). Babıâli’ye ültimatom vererek Ruslarla anlaşılmasını, Eflâk ve Boğdan beylerinin tekrar atanmalarını, Fransa sefirinin İstanbul’dan çıkarılmasını istediler. Eflâk ve Boğdan beyleri yeniden atandı. Fakat Fransız elçisi İstanbul’dan çıkarılmadı. Rusların Eflak ve Boğdan’ı işgal etmesi üzerine İngiliz donanması geri döndü. Çanakkale Boğazı’ndan geçerken kayıp veren İngilizler İskenderiye’ye saldırdılar. Fakat Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, İngilizleri Mısır’dan çıkardı.
Ruslarla savaşın devam ettiği sırada Napolyon Tilsit’te Rus Çarıyla görüşerek antlaşma yaptı (1807). İstanbul’da III. Selim tahttan indirilerek IV. Mustafa padişah yapıldı. Alemdar’ın İstanbul’a gelişiyle IV. Mustafa’nın yerine II. Mahmut padişah oldu (1808).
Napolyon ise Rus çarı ile Efrut’ta görüşerek Eflâk-Boğdan’ın işgalini kabul etti (1809). Napolyon’un bu iki yüzlü siyaseti Osmanlı-Rus savaşını yeniden başlattı. Bir süre sonra Napolyon’un Rusya ile arası açılınca Napolyon, Rus seferine devam edilmesini istedi. Fakat Osmanlı Devleti Napolyon’un iki yüzlü siyasetinden rahatsız olduğundan Ruslarla barış yapmayı tercih etti.
Ruslarla Bükreş Antlaşması yapıldı (1812):
1) Eflâk ve Boğdan Osmanlı Devleti’ne geri verildi.
2) Prut ırmağı sınır kabul edildi.
3) Anadolu’da sınır savaştan önceki duruma getirildi.
4) Sırbistan’a imtiyaz verilmesi kabul edildi.
* Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti ilk defa bir topluma milliyetçilik hareketlerinin sonunda imtiyaz veriyordu.
D. III. Selim’in Tahttan İndirilmesi (1807)
III. Selim’in giriştiği Nizam-ı Cedit ıslahatı yeniçerilerin ve çıkarları elden giden çevrelerin işine gelmedi. Osmanlı-Rus Savaşı dolayısıyla ordunun Tuna boylarına gitmesinden yararlanan muhalifler Şeyhülislâm Ataullah Efendi ve sadrazam kaymakamı Köse Musa Paşa başta olduğu halde harekete geçtiler. Boğaziçi’ndeki topçu yamaklarına Nizam-ı Cedit elbisesi giydirilmesi konusunu istismar ederek isyan çıkardılar. Kabakçı Mustafa İsyanı adıyla tarihe geçen isyan sonunda III. Selim tahttan indirildi. IV. Mustafa padişah oldu (1807).
E. II. Mahmut’un Padişah Olması (1808)
IV. Mustafa’nın padişah olmasıyla yönetim Kabakçı Mustafa ve adamlarının eline geçti. Nizam-ı Cedit ocağı kaldırıldı, taraftarları izlendi. III. Selim devrinde yapılan ıslahatlar bir anda yok edildi.Nizam-ı Cedit taraftarları ise Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına gittiler. III. Selim taraftarı olan Alemdar, III. Selim’i yeniden hükümdar yapmak amacıyla İstanbul’a yürüdü. Alemdar’ın İstanbul’a gelmesiyle önce Kabakçı Mustafa ortadan kaldırıldı. Nizam-ı Cedit taraftarlarının saraya saldırması üzerine IV. Mustafa, III. Selim’i öldürttü. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa, IV. Mustafa’yı tahttan indirerek II. Mahmut’u padişah yaptı (1808).
F. Alemdar Mustafa Paşa Dönemi
II. Mahmut kendisine sadrazam olarak Alemdar Mustafa Paşa’yı seçti. Alemdar Mustafa Paşa yönetime egemen oldu.
• Nizam-ıCedit taraftarlarını işbaşına getirerek yenilik hareketlerini başlattı.
• III. Selim’in ölümünde etkili olan kişiler cezalandırıldı.
• Olaylara karışan ulema İstanbul’dan sürüldü.
• İstanbul’un asayişi sağlandı.
• Sened-i İttifak (1808)
XIX. Yüzyıl başında Anadolu ve Rumeli’de ayanlar türemişti. Alemdar sarsılan devlet düzenini yeniden kurabilmek amacıyla bütün ayanları İstanbul’da topladı. Ayanların ve devlet adamlarının katılımıyla büyük bir toplantı yapıldı. Yapılan görüşmeler sonunda hükümet ile ayanlar arasında "Sened-i İttifak" yapıldı (1808).
1) Devlet, ayanların varlığını kabul etti.
2) Ayanlar devlet otoritesini kabul edecekler, verilen emirlere uyacaklardı.
3) Ayanlar yapılan ıslahatlara bağlı kalacaklardı.
4) Ayanlar kendi bölgelerindeki halka adaletli davranacaklardı.
5) İstanbul’da isyan çıkaracak olursa ayanlar, İstanbul’a gelerek isyanı bastıracaklardı.
Önemi:
1) Sened-i İttifak, Osmanlı tarihinde başka örneği olmayan bir belgedir.
2) Osmanlı Devleti ayanların varlıklarını tanıyarak onları hukuki hale getirmiştir.
3) Bu belge, Osmanlı Devleti’nin ayanlara söz geçiremeyecek kadar zayıf duruma düştüğünü göstermektedir.
4) Osmanlı tarihinde ilk defa padişah kendi otoritesi dışında bir güç olarak ayanları kabul etmiştir.
• Alemdar, Nizam-ı Cedit’in yerine Sekban-ı Cedit adlı yeni bir ocak kurdu.
• Yeniçeri Ocağı ıslah edilerek eğitim yapmaları sağlandı.
• Birçok kimsenin geçim kaynağı olan ulufe alım satımı yasaklandı.
XIX. YÜZYIL SİYASİ OLAYLARI
A. XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Durumu
Osmanlı İmparatorluğu XIX. yüzyılda gücünü tamamen kaybetmiştir. Kendi varlığını kendi gücüyle koruma imkanını kaybetti. Bu nedenle çeşitli devletlerle sürekli değişen ittifaklar içine girdi. Çağın güçlü devletleri de Osmanlı toprakları üzerinde çeşitli pazarlıklar yapmaktaydılar.
Rusya; XVIII. yüzyılda olduğu gibi, Boğazlar ve Balkanlar yoluyla sıcak denizlere inme idealindeydi. İngiltere; Uzak Doğudaki sömürgelerine giden yolları, yani Doğu Akdeniz’i ele geçirme amacındadır.
Fransa ise İngiltere’yi güçsüz düşürmek amacıyla Mısır’ı almak istemektedir.
Bu üç devlet arasındaki çıkar çatışmaları Osmanlı İmparatorluğunun varlığını korumasında etkili oldu. Herhangi bir saldırı anında çıkarları elden giden devletler Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldılar.
B. Osmanlı-Fransız-İngiliz-Rus İlişkileri (1800-1806)
Napolyon’un Mısır’a saldırması üzerine İngiltere ve Rusya Osmanlı Devleti’ne yardım ettiler, Mısır’da Osmanlı Devleti’ne geri verildi. Buna rağmen Ruslar Fransız tehlikesinin devam ettiğini iddia ederek işgal ettikleri yedi Ege adasını boşaltmadılar.
Napolyon’un imparator olmasından sonra Fransa’ya karşı İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya arasında savaş başlayınca geleneksel Osmanlı-Fransız dostluğu yeniden başladı. Rusya ise yedi Ege adasında, Mora, Sırbistan, Eflâk ve Buğdan’da halkı isyana kışkırtmaktaydı. Bu kışkırtmalar sonunda 1804’de Sırplar ayaklandılar. Eflâk ve Boğdan beylerinin de isyana hazırlandıkları öğrenilince bu iki bey görevlerinden alındı. Boğazlar da Ruslara kapatıldı. İngiliz ve Rus elçilerinin istekleri reddedilince Ruslar Dinyester’i geçerek Eflâk ve Boğdan’a girdiler. Bunun üzerine Rusya’ya savaş ilân edildi.
C. Osmanlı-Rus Savası ve Bükreş Antlaşması (1806-1812)
Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması üzerine İngiliz donanması İstanbul’a geldi (1807). Babıâli’ye ültimatom vererek Ruslarla anlaşılmasını, Eflâk ve Boğdan beylerinin tekrar atanmalarını, Fransa sefirinin İstanbul’dan çıkarılmasını istediler. Eflâk ve Boğdan beyleri yeniden atandı. Fakat Fransız elçisi İstanbul’dan çıkarılmadı. Rusların Eflak ve Boğdan’ı işgal etmesi üzerine İngiliz donanması geri döndü. Çanakkale Boğazı’ndan geçerken kayıp veren İngilizler İskenderiye’ye saldırdılar. Fakat Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, İngilizleri Mısır’dan çıkardı.
Ruslarla savaşın devam ettiği sırada Napolyon Tilsit’te Rus Çarıyla görüşerek antlaşma yaptı (1807). İstanbul’da III. Selim tahttan indirilerek IV. Mustafa padişah yapıldı. Alemdar’ın İstanbul’a gelişiyle IV. Mustafa’nın yerine II. Mahmut padişah oldu (1808).
Napolyon ise Rus çarı ile Efrut’ta görüşerek Eflâk-Boğdan’ın işgalini kabul etti (1809). Napolyon’un bu iki yüzlü siyaseti Osmanlı-Rus savaşını yeniden başlattı. Bir süre sonra Napolyon’un Rusya ile arası açılınca Napolyon, Rus seferine devam edilmesini istedi. Fakat Osmanlı Devleti Napolyon’un iki yüzlü siyasetinden rahatsız olduğundan Ruslarla barış yapmayı tercih etti.
Ruslarla Bükreş Antlaşması yapıldı (1812):
1) Eflâk ve Boğdan Osmanlı Devleti’ne geri verildi.
2) Prut ırmağı sınır kabul edildi.
3) Anadolu’da sınır savaştan önceki duruma getirildi.
4) Sırbistan’a imtiyaz verilmesi kabul edildi.
* Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti ilk defa bir topluma milliyetçilik hareketlerinin sonunda imtiyaz veriyordu.
D. III. Selim’in Tahttan İndirilmesi (1807)
III. Selim’in giriştiği Nizam-ı Cedit ıslahatı yeniçerilerin ve çıkarları elden giden çevrelerin işine gelmedi. Osmanlı-Rus Savaşı dolayısıyla ordunun Tuna boylarına gitmesinden yararlanan muhalifler Şeyhülislâm Ataullah Efendi ve sadrazam kaymakamı Köse Musa Paşa başta olduğu halde harekete geçtiler. Boğaziçi’ndeki topçu yamaklarına Nizam-ı Cedit elbisesi giydirilmesi konusunu istismar ederek isyan çıkardılar. Kabakçı Mustafa İsyanı adıyla tarihe geçen isyan sonunda III. Selim tahttan indirildi. IV. Mustafa padişah oldu (1807).
E. II. Mahmut’un Padişah Olması (1808)
IV. Mustafa’nın padişah olmasıyla yönetim Kabakçı Mustafa ve adamlarının eline geçti. Nizam-ı Cedit ocağı kaldırıldı, taraftarları izlendi. III. Selim devrinde yapılan ıslahatlar bir anda yok edildi.Nizam-ı Cedit taraftarları ise Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına gittiler. III. Selim taraftarı olan Alemdar, III. Selim’i yeniden hükümdar yapmak amacıyla İstanbul’a yürüdü. Alemdar’ın İstanbul’a gelmesiyle önce Kabakçı Mustafa ortadan kaldırıldı. Nizam-ı Cedit taraftarlarının saraya saldırması üzerine IV. Mustafa, III. Selim’i öldürttü. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa, IV. Mustafa’yı tahttan indirerek II. Mahmut’u padişah yaptı (1808).
F. Alemdar Mustafa Paşa Dönemi
II. Mahmut kendisine sadrazam olarak Alemdar Mustafa Paşa’yı seçti. Alemdar Mustafa Paşa yönetime egemen oldu.
• Nizam-ıCedit taraftarlarını işbaşına getirerek yenilik hareketlerini başlattı.
• III. Selim’in ölümünde etkili olan kişiler cezalandırıldı.
• Olaylara karışan ulema İstanbul’dan sürüldü.
• İstanbul’un asayişi sağlandı.
• Sened-i İttifak (1808)
XIX. Yüzyıl başında Anadolu ve Rumeli’de ayanlar türemişti. Alemdar sarsılan devlet düzenini yeniden kurabilmek amacıyla bütün ayanları İstanbul’da topladı. Ayanların ve devlet adamlarının katılımıyla büyük bir toplantı yapıldı. Yapılan görüşmeler sonunda hükümet ile ayanlar arasında "Sened-i İttifak" yapıldı (1808).
1) Devlet, ayanların varlığını kabul etti.
2) Ayanlar devlet otoritesini kabul edecekler, verilen emirlere uyacaklardı.
3) Ayanlar yapılan ıslahatlara bağlı kalacaklardı.
4) Ayanlar kendi bölgelerindeki halka adaletli davranacaklardı.
5) İstanbul’da isyan çıkaracak olursa ayanlar, İstanbul’a gelerek isyanı bastıracaklardı.
Önemi:
1) Sened-i İttifak, Osmanlı tarihinde başka örneği olmayan bir belgedir.
2) Osmanlı Devleti ayanların varlıklarını tanıyarak onları hukuki hale getirmiştir.
3) Bu belge, Osmanlı Devleti’nin ayanlara söz geçiremeyecek kadar zayıf duruma düştüğünü göstermektedir.
4) Osmanlı tarihinde ilk defa padişah kendi otoritesi dışında bir güç olarak ayanları kabul etmiştir.
• Alemdar, Nizam-ı Cedit’in yerine Sekban-ı Cedit adlı yeni bir ocak kurdu.
• Yeniçeri Ocağı ıslah edilerek eğitim yapmaları sağlandı.
• Birçok kimsenin geçim kaynağı olan ulufe alım satımı yasaklandı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)