Dünyada her saniye milyonlarca yeni veri/bilgi üretiliyor. Öyle ki her dönemde bu büyüklüğü açıklamak için yeni bir birimle tanışıyoruz: Terabayt, petabayt, exabayt, zetabayt, yottabayt… Bu terimlerin söylenmesi çok kolay ancak bu terimlerin temsil ettiği verinin/bilginin boyutu gittikçe yönetilmesi zor bir hal alıyor. Bu bilginin sınıflanması, düzenlenmesi, erişiminin sağlanması, yayınlanması, doğrulanması ve tüm bu süreçlerin hiçbir kesintiye uğramadan devam edebilmesi için profesyoneller yetiştiren bir bölüm var: Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü. Bu bölüm 2002 yılında Kütüphanecilik, Arşivcilik ve Dokümantasyon-Enformasyon bölümlerinin birleştirilmesiyle Bilgi ve Belge Yönetimi adını aldı.
En doğru bilgiye, en doğru kanaldan, en hızlı şekilde erişmek; bu bilgiyi doğru yorumlamak, analiz edebilmek ve sentezleyip sunabilmek tarihin her döneminde önemliydi. Bu işlev tarih boyunca kütüphaneler tarafından gerçekleştirildi ve gerçekleştirilmeye devam ediyor. Tıpkı kütüphanelerin dünya tarihinde önemli yeri olduğu gibi kütüphanecilik eğitiminin de önemli bir yeri var. Ülkemizde 1925’te kütüphanecilik kurslarıyla başlayan kütüphanecilik eğitimi, 1954’te Ankara Üniversitesi Kütüphanecilik Enstitüsünün kurulmasıyla resmî olarak profesyoneller yetiştirmeye başladı ve günümüzde Bilgi ve Belge Yönetimi adıyla lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde uzmanlar yetiştirmeye devam ediyor.
Kütüphanecilikten bilgi okullarına
İnsanlar ve bilgi arasındaki bağlantıyı nasıl kurabiliriz? İnsanların potansiyellerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak için bilgiyi nasıl sunabiliriz? Olumlu değişimi sağlamak için bir aracı olarak bilgiyi nasıl kullanabiliriz?[1]
Bilgi ve Belge Yönetiminin temelinde bu sorular ve “