Faydalı Bağlantılar

İzleyiciler

2 Kasım 2014 Pazar

YUNAN (GREK) MEDENİYETİ, İSKENDER İSKENDER İMPARATORLUĞU


EGE UYGARLIKLAR
1) GİRİT MEDENİYETİ
Bu uygarlığın kurucuları Akdeniz ırkına bağlı insanlardır. Taş Çağı sırasında ada­ya gelip yerleştikleri sanılmaktadır. M.Ö. 3000 yıllarında özellikle Mısır’la ticaretleri sonunda ilerlemeye başladılar. M.Ö. 2000 yılında ise Girit uygarlığı, öteki uygarlıklar­dan üstün bir duruma geldi.
Girit uygarlığına, krallarına verilen Mİ- nos adından dolayı Minos uygarlığı da de­nir.
Girit uygarlığının siyasî teşkilâtının merkezi Knossos’tu. Taştan yapılmış Knossos sarayında oturan kral, ülkenin tek hâkimiydi.
Tapınakların yalnız kral saraylarında bulunması da hükümdarların aynı zaman­da dinî başkan sayıldığını ortaya koyuyor.
Girit halkı ticaretle geçinirdi. Girit’te yapılan vazolar, yetişen çeşitli ürünler Yu­nanistan’a, Mısır’a ve diğer komşu ülkele­re satılırdı. Doğu Akdeniz bölgesinde za­manla büyük bir ticaret ağı kurdukları
anlaşılmaktadır.
Girit uygarlığına Yunanistan’dan gelen Mikenler son vermiştir.
2)MİKEN (AKA) MEDENİYETİ
Mikenler girit uygarlığından sonra kurulan Ege medeniyetlerinden birisidir.
Kuruluş tarihi yaklaşık olarak Milattan Önce 1800′lü yıllardır.
Akalar tarafından kurulmuşlardır.
Akalar Hint Avrupa göçebe topluluklarındandır. Buraya gelişleri ise Yunanistan’ı istila etmeleriyle başlamıştır.
Tarihte savaşçı bir millet olarak geçmektedir.
Miken Uygarlığı Girit adasında bulunan Girit uygarlığınıda yıkarak bu uygarlığın elindeki tüm güçleride almışlardır. Bütün o bölgelerdeki deniz hakimiyeti miken uygarlığından sorulur olmuştur.
Miken korsanlarıda ünlüdür.
Tarihteki Ünlü Troya savaşlarının baş oyuncusuda Miken uygarlığıdır. M.Ö.1150 yılında Troya ile savaşarak ele geçirmişlerdir.
Troya savaşı Homeros’un İlyada destanına geçen önemli bir savaştır.
Miken uygarlığı Dor’lar tarafından M.Ö. 1100 yılları civarında son verilmiştir.
3) YUNAN (GREK) MEDENİYETİ
-MÖ 1200′lerde Yunanistan’a gelen Dorlar, şehir devletleri kurarak bu uygarlığı meydana getirdiler.
-Kurulan şehir devletleri içerisinde en önemlileri Isparta, Atina, Korint, Teba vs gibi şehirlerdir.
-Şehir devletlerinin başında krallar, bunların etrafında da aristokratlar sınıfı meydana geldi.
-MÖ 7 ve 6 yy. Aristokratlar (asiller), kralı devirerek idareyi ele geçirdiler. (Asiller yönetimi)
-Yönetimden memnun olmayan orta sınıflar ilk halde birleşerek Aristokratları iktidardan uzaklaştırdı. Böylece
Tiranlıklar oluştu. Yeni kanunlar yapıldı. Halk bir takım haklar elde etti.
-Halk ve asiller birleşerek diktatörleşen Tiranlığı yıktılar.
-Bunun sonunda halkın katıldığı demokratik meclisler kuruldu.
-(Tiranlıklar ilk defa İyonya’da görülmüştür.
-Ortasınıf (tüccar, sanayici, gemici, sanatkarlar)àticari hayatın canlanması ile meydana geldi.
-Yunanistan da şehir devleti (polisinin) amacı halkın (yurttaşın) mutluluğunu sağlamaktır.
-İlk çağın en demokratik devletleri eski Yunanistan şehir devletleridir.
-Isparta da 3 sınıf :Ispartalılar, Periyekler (dağlardaki Akalar), İlotlar (boyunduruk altındaki halk)
-Atina -üç sınıf- Soylular-küçük toprak sahipleri (köylüler), köleler vardı
-Isparta’yı yaşlılar meclisi, Atina’yı ise Arhonlar (9 kişiden oluşur) yönetiyordu.
-MÖ önce 490 yılında Pers-Yunan savaşlarında maratonda Yunanlılar Pers’leri bozguna uğrattı.
-Atina Isparta rekabeti 27 yıl devam eden Peloponnes savaşlarına neden oldu. Isparta üstün geldi.
-İskender’in Yunanistan’ı ele geçirmesiyle İskender medeniyeti başladı.

YUNANİSTADA FELSEFE

-Sokrat, Eflatun ve Aristo, en ünlü filozoflarıdır.
-Sokrat: insanları doğru yola getirmek için mücadele etmiş, çok düşman kazanmıştır. Yargılanmıştır.
-Eflatun: ideal devlet fikrini savunmuştur. Akedemia adlı ilk üniversitenin kurucusudur.
-Aristo: ilimleri ilk defa tasnif etmiştir. Devlet yönetimiyle ilgili “Politika” adlı eserini yazmıştır.

TARİHÇİLİK

-Herodot: Tarihçilerin babası kabul edilir. Ünlü Historia adlı eserinde Yunan tarihini yazmıştır. (MÖ 450 yıllarında yaşamıştır).
-Tukudides: Peloponnes (Atina ile Isparta arasındaki) savaşlarını anlatmıştır.
-Ksenofon: Hellenika ve Onbinlerin Ricatı adlı eserlerin sahibidir.

TIP

-Hipokrat her hastalığın bir sebebi olduğunu ileri sürmüştür. Günümüzde doktorlar Hipokrat yemini ile göreve başlarlar.

YAZI, DİL ve EDEBİYAT

-Fenike alfabesini kullanmışlardır (MÖ 8. Yy).
-Homeros: İlk destan yazarıdır (MÖ 8. Yy) (Eserleri: İlyada: Truva savaşlarını anlatır; Odessa: Truva savaşlarına katılan İthake Kralının esaretten kaçışını konu edinir).
-Trajedi ve Komedi alanında ünlü isimler yetişti.

YUNAN KOLONİLERİ

-Yunanlılar MÖ 750-550 yıllarında uzak ülkelerde koloniler kurmuşlardır.
-Kolonileri yerleşmek amacıyla kurmuşlardır.
-Kadıköy ve İstanbul Yunan kolonisidir. (İyonyalılar Giresun ve Trabzon’u kurdular)

DİN

-Çok tanrılı dinleri vardır. Dini inanışlarının kaynağı Anadolu, Mezopotamya ve Girit’tir.
-Tanrılarını ölümsüz, insanlar gibi düşünmüşlerdir.
-Tanrılar evlenirler, savaşırlar, yerler ve içerlerdi. Yunan mitolojisi bu konuları işler.
-Tanrılar, Olimpus’da, tanrı Zeus’un çevresinde toplanmışlardır.
-Yunanlıların dini inanışları fikri gelişmeyi engellemez. Hayatta fedakârlık gerektirmez.
-Yunanlılar, Tanrıların gazabından korunmak için müzik, eğlence, spor ve şiir yarışları düzenlerler. (Günümüzdeki olimpiyatlar bu şekilde doğmuştur)
-Rahipler: Dini hizmetleri yerine getirmekle görevli memurlar sayılırlardı.

SOSYAL ve İKTİSADİ HAYAT

-Halk: Soylular (aristokratlar: büyük toprak sahipleri), tüccar ve sanayiciler, küçük toprak sahipleri (köylüler) ve köleler olmak üzere 4 sosyal sınıfa ayrılırdı.
-Köylüler: Gelirlerinin bir kısmını aristokratlara verirlerdi. Geçinemeyince borçlanırlar, borçlarını ödeyemeyince de topraklarını ve özgürlüklerini kaybederlerdi.
-Tüccar ve sanayiciler: Koloniler sayesinde zenginleştiler (orta sınıf)
-Köleler: Hiçbir hakkı yoktu.

ORDU

-Kölelerin ayaklanmasından çekinen şehir devletleri, güçlü birer ordu bulundurmuşlardır.
-Isparta: En güçlü kara ordusuna sahipti. Krallığı devam ettiren tek şehirdir.
-Atina: Güçlü deniz ordusuna sahipti. Arhonlar yönetiminde demokrasiye geçmiştir.

HUKUK

-Yunan kanunları ağır cezalar ihtiva etmekteydi.
-Sınıf mücadelesi sırasında aristokratların haklarını korumak için yapmışlardır.
-Drakon: Soyluların haklarını korumak için şiddete dayalı kanunlar yapmıştır.
-Solon: Yaptığı kanunlarla köylülerin borçlarını sildi. Halkı gelirine göre 4 sosyal sınıfa ayırdı. Köleliği kaldırdı.
-Psistratos: Yaptığı kanunlarla orta sınıfı güçlendirdi. Tarım, ticaret ve sanayi gelişti.
-Klistenes: Yaptığı kanunlarla Atina’ya demokrasiyi getirdi. Sınıf farkını kaldırdı. Demokrasiyi uyguladı. (seçim sistemi, meclis)
-Demokrasiye karşı olanları tehlikeli insanlar ilan etti.

EKONOMİ

-Tarıma elverişli toprakların azlığından halk geçimini zeytin, balıkçılık, hayvancılık ve ticaret ile sağlıyordu.
4) İSKENDER İMPARATORLUĞU (MÖ. 7.YY-323)
Babil
Büyük İskender veya III. Aleksanderİskender Rumiİskender Yunani (Yunanca (Megas Aleksandros)) Makedonyalı İskender olarak da bilinir (20 Temmuz M.Ö. 356 Pella Makedonya – 10 Haziran M.Ö. 323 Babil) M.Ö. 336 – M.Ö. 323 yılları arasında Makedonya kralı ve tarihteki en büyük komutanlardan biri. Makedonya kralı II. Filip’in oğlu.
Pers İmparatorluğu’nu yıkarak Yunanistan’dan Hindistan’a kadar uzanan büyük bir imparatorluk kurmuş Eski Yunan uygarlığının Doğu’ya yayılmasında etkili olmuş ve efsanevi bir kahramana dönüşmüştür.
Gençliği ve tahta geçişi
II. Filip ile Epeiros (Epir) kralı Neoptolemos’un kızı Olimpias’ın oğlu olan İskender 13-16 yaşlarında Aristo’dan aldığı derslerin etkisiyle felsefe tıp ve bilime ilgi duydu. Babası II. Filip’in Bizans’a (İstanbul) saldırdığı M.Ö. 340′ta Makedonya’yı yönetti ve bir Trak kabilesini yendi iki yıl sonra II. Filip’in Yunanlılara karşı kazandığı Kaironeya Çarpışması’nda ordunun sol kanadına komuta etti.
II. Filip’in öldürülmesinin (M.Ö. 336) ardından komutanlarca kral ilan edildi. Öncelikle bütün olası hasım ve rakiplerini öldürttü. Babasının sağlığında Asya seferini gerçekleştirmek üzere oluşturulan Korintos’taki Helen Birliği sinhedrion’da (meclis) bu birliğin hegemonu ve başkomutanı seçildi. Delphoi üzerinden Makedonya’ya dönerken M.Ö. 335 ilkbaharında Trakya’ya girdi. Şipka Geçidini aşarak Triballileri (Triballoi) ezdikten sonra Tuna’nın öbür yakasına geçerek Getaları dağıttı. Ardından batıya dönerek Makedonya’yı istila etmiş olan Hiryalıları yendi.
Bu sırada öldüğüne ilişkin söylentiler üzerine Atina’da ayaklanma patlak verdi. Bu ayaklanmanın ardında hem yeni Pers kralı III. Dara’nın mali desteği hem de Demostenes’in çabaları yatıyordu. Askerlerini Günde 30 km gibi o çağa göre çok yüksek bir hızla ilerleterek Yunanistan’a giren İskender tapınaklar ve şair Pindaros’un evi dışında bütün Teb’i yerle bir etti. Yaklaşık 6 bin kişinin öldürüldüğü sağ kalanların köle olarak satıldığı bu sindirme hareketi sonunda bütün Yunan Devletleri Makedonya üstünlüğüne boyun eğdi.
Asya’nın fethi
Büyük İskender’in Pers hükümdarı III. Dara ile savaşmasını gösteren temsili resimTahta çıkışından beri Pers İmparatorluğu’nu ele geçirmeyi tasarlayan Büyük İskender II. Filip’in kurduğu orduyu beslemek ve 500 talente ulaşan borçları ödemek için gerekli kaynakları bulma düşüncesiyle hemen sefer hazırlıklarına girişti. Kral naibi olarak yönetimi Sibon’lu Antipatros’a bıraktıktan sonra M.Ö. 334 ilkbaharında toplam 30 bin piyade ve 5 binin üzerinde süvariden oluşan ordusuyla yola çıktı. Bu ordunun içinde 14 bin Makedonyalı ve Helen Birliği’ne bağlı 7 bin Asker yer alıyordu. Silah ve güç dağılımı açısından çok iyi düzenlenen orduya Mühendis mimar bilim adamı saray görevlisi ve tarihçiler de eşlik ediyordu.
Homeros’tan aldığı esinle önce İlion’u ( Troya) ziyaret ederek Akhilleus’un mezarına çelenk koyan İskender Pers ordularıyla ilk kez Granikos Çarpışması’nda karşı karşıya geldi. Bu çarpışmada elde ettiği zafer ona Batı Anadolu’nun kapılanın açtı. Yunanistan’da izlediği politikanın tersine tiranları sürerek demokrasilerin kurulmasına ön Ayak oldu. Ama kentleri fiilen kendisine bağlama yoluna gitti. Karya’daki Miletos (Milet) ve Halikarnassos ( Bodrum) kentlerinin direnişini kırarak yöneticilerini teslim olmaya zorladı.
M.Ö. 334-333 kışında Batı Anadolu’nun fethini tamamladıktan sonra M.Ö. 333 ilkbaharında Akdeniz kıyı yolunu izleyerek Perge’ye ulaştı. Söylenceye göre Frigya’dan geçerken Asya’ya hükmedecek kişinin çözebileceğine inanılan Gordion düğümünü kesti. Gordion’dan Ankira’ya (Ankara) yöneldi oradan da Kapadokya ve Kilikya Kapıları (Kilikiai pilai; bugün Gülek Boğazı) üzerinden güneye indi. Miryandros (bugün İskenderun yakınında) dolayında kamp kurduğunda Pers hükümdarı III. Dara da Pinaros Çayı (bugün Deliçay) kıyısında savaş düzeni almış bulunuyordu. Bu karşılaşmayı izleyen İssos Çarpışması (M.Ö. 333 sonbaharı) sonunda Dara kesin bir yenilgiye uğradı ve ailesini savaş alanında bırakarak kaçtı.
Büyük İskender aslanla savaşırkenİskender bu zaferden sonra Suriye ve Fenike’ye doğru ilerledi. Amacı Fenike kıyılarını fethederek Pers donanmasını üssüz bırakmak ve etkisizleştirmekti. Dareios’ Un barış önerisine karşı kendisini Asya’nın efendisi olarak tanımasını ve koşulsuz teslim olmasını istedi. Başlangıçta Pers kentlerini kolayca ele geçirmesine karşın Tiros (bugün Sur) önünde sert bir direnişle karşılaştı. Uyguladığı bütün kuşatma taktiklerine karşın bu müstahkem Ada kenti yedi Ay boyunca başarıyla saldırılara karşı koydu. Kuşatma sürerken Dara ailesi için fidye olarak 10 bin talent ödemeyi ve Fırat Irmağının batısında kalan topraklan bırakmayı önerdi. Bu olayla ilgili olarak İskenderun komutanı Parmenion’un “İskender’in yerinde olsam kabul ederdim” dediği buna karşılık İskender’in de “Parmenion olsaydım ben de kabul ederdim” biçiminde bir karşılık verdiği anlatılır.
Tiros şiddetli saldırılara daha fazla direnemeyerek M.Ö. Temmuz 332′de düştü. İskender’in en büyük askeri başarısı sayılan bu harekâta geniş çaplı bir yağma da eşlik etti. Kentin bütün erkekleri öldürüldü kadın ve çocukları da köle olarak satıldı. Suriye’yi Parmanion’a bırakarak güneye ilerleyen İskender Gaza’da (Gazze) iki ay süren direnişe son verdikten sonra İÖ Kasım 332′de Mısır’a girdi ve halk tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Memphis’te (Memfis) kutsal Apis’e kurbanlar keserek firavunların geleneksel çifte tacını giydi.
Kışı Mısır’da yönetimi düzenlemekle geçirdi. Mısırlı yöneticiler atamakla birlikte orduyu Makedonyalıların komutasında tuttu. Günümüzde İskenderiye olarak anılan Aleksandreya kentini kurdurdu. Bazı kaynaklara göre Nil’in taşmasının nedenlerini araştırmak üzere bir keşif grubunu görevlendirdi. Siva’da ünlü bir kahinin İskender’in Zeus’un oğlu olduğunu ilan etmesi ve Amon Tapınağında Tanrı Amon ile görüştüğü yolundaki söylentiler onun halkın gözündeki tanrısallığını bir kat daha arttırmıştı. Mısır’ın fethiyle Doğu Akdeniz’de kesin denetimi sağlayan İskender M.Ö. 331 ilkbaharında Tiros’a döndü.
Büyük İskender anıtı SelanikSuriye’ye Makedonyalı bir satrap atadıktan sonra Mezopotamya’ya ilerledi ve temmuzda Fırat kıyısındaki Tapsakos’a vardı. Ninive’yle Arbela (Erbil) arasındaki Gaugamela Ovasında Dara’yla yeniden karşı karşıya geldi ve onu bir kez daha yenerek kaçmaya zorladı (bak. Gaugamela Savaşı). Güneye inerek Babil’i aldı ve Mazayos adında bir Persi satrap olarak atadı. Ardından Susa’ya girdi ve Zagros Dağlarını aşarak İran içlerine yöneldi. Persepolis’te I. Kserkses’in sarayını törenle yaktı. Kserkses’in Yunanistan’da yaptıklarına karşı bir misilleme olan bu hareketle aynı zamanda ”öç seferi”nin sona erdiğini gösterdi.
M.Ö. 330 ilkbaharında Media’ya girerek başkent Ekbatana’yı aldıktan sonra Yunanlı askerlerin geri dönmesine izin verdi. Pers topraklarını içine alan yeni bir imparatorluk kurmayı ve “Asya’nın efendisi” olmayı amaçlayan İskender daha doğudaki toprakları ele geçirmeye yönelik yeni bir sefer başlattı. Kısa sürede yerel satraplara boyun eğdirerek Hazar kıyılarına oradan da Afganistan içlerine ulaştı. Bu fetihler sırasında Makedonyalı ve Pers bileşimine dayalı yeni bir yönetim sistemi oluşturduğundan eski komutanlarıyla baş-gösteren anlaşmazlıklar giderek derinleşti.
Kendisine suikast girişimiyle suçladığı Parmenion’la oğlunu ortadan kaldırarak ordusunu yeni baştan düzenledi. M.Ö. 330-329 kışında Helmand Irmağını izleyerek kuzeye doğru ilerledi. Bu sırada Baktriane satrabı Bessus’un genel bir ayaklanma başlatması üzerine Hindukuş Dağlarını aşarak karışıklıklara son verdi. Bu harekâtı yürütürken Siriderya’ ya kadar ilerledi ve burada İskitlerin sert direnişiyle karşılaştı. Başka göçebe halkların da ayaklanmasıyla büyük güçlükler çıkaran bu direnişi ancak M.Ö. 328 sonbaharında bastırabildi.
Davranışlarıyla giderek bir Doğu despotuna dönüşen İskender Pers hükümdarları gibi giyinmeye ve proskinesis (hükümdar karşısında yere kapanarak selamlama) uygulaması gibi Pers geleneklerini benimsemeye başladı. Bu arada Baktriane prenseslerinden Roksana’yla evlendi. Kendini tanrılaştırmaya giriştiyse de Makedonyalılar ve Yunanlılarca alaya alınınca bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Bir komploya karıştığı gerekçesiyle tarihçi Kallisthenes’i hapse attırması bilgin ve filozoflar arasındaki desteğini yitirmesine neden oldu.
Hindistan’ın fethi
Büyük İskender’in Hindistan’ı fethini canlandıran temsili resimEle geçirdiği ülke halklarından yeni askerler toplayarak engebeli arazide savaşma yeteneğine sahip yeni bir ordu oluşturan İskender M.Ö. 327 yazında Hindistan üzerine yürümek amacıyla Baktriane’den ayrıldı. Daha hafif silahlar kullanan piyade birliklerinin yanı sıra ok ve mızrak kullanan süvari birliklerinin yer aldığı bu ordunun asıl savaşçı gücü 35 bin askerden oluşuyordu. Plutarkhos’un bu ordu için verdiği 120 bin rakamının yedek kuvvetleri katır ve deve sürücüleriniSağlık görevlilerini seyyar satıcıları askerleri eğlendirmekle görevli gösteri gruplarını kadın ve çocukları da kapsadığı sanılmaktadır.
Hindukuş Dağlarını ikinci kez geçen İskender M.Ö. 326 baharında İndus Irmağı yakınındaki Taksila’ya (bugün Takshaşila) girdi. Hydaspes (bugün Cihelum) ile Akesines (bugün Çenab) ırmakları arasındaki bölgenin hükümdarı Poros’u Hidaspes Çarpışması’nda yenilgiye uğrattı. Başarısını kutlamak üzere Aleksandreia Nikaia kentini ayrıca burada ölen atı Boukefalos’un adını verdiği Bukefala (Boukephalia) kentini kurdu. Asya’nın doğusuna doğru yoluna devam etmek için Hifasis (Beas) Irmağına kadar gitmesine karşın ordusunun ayaklanmak üzere olduğunu görerek geri dönmeye karar verdi.
Hidaspes Irmağı kıyısında 800-1.000 gemiden oluşan bir donanma kurduktan sonra bazı birlikleri karadan yürüterek İndus Irmağı boyunca Hint Okyanusuna kadar ilerledi. Bu arada Hydroates (Ravi) Irmağı yakınlarında Mallilerle girişilen çarpışmada ağır biçimde yaralandı. M.Ö. Ağustos 325′te İndus Deltasının ağzındaki Patala’ya vardı; burada bir liman ve tersane yaptırdı. Dönüş yolculuğu için ordusunun bir bölümü Nearkhos’un komutasındaki gemilerle İÖ Eylül 325′te denize açılırken kendisi de kıyıyı izleyerek yiyecek sıkıntısı içinde ve çok zor koşullarda Gedrpsia’yı (bugün Belucistan) geçti. Bu arada Hindistan seferi hazırlıklarına basladı.
İmparatorluğun güçlendirilmesi
Büyük İskender adına basılmış madeni paraDaha Hindistan seferine başlamadan yönetimde kanlı temizlik hareketlerini başlatan İskender yokluğu sırasında da bu politikayı sürdürerek satraplarından üçte birini değiştirmiş altısını öldürtmüştü. MÖ 324 ilkbaharında Susa’ya vardığında hazine görevlisi Harpalos’un 6 bin paralı asker ve 5 bin talentle Yunanistan’a kaçtığını öğrendi (Harpalos daha sonra Girit’te öldürüldü). Makedonyalılarla Persleri kaynaştırma politikasına daha çok ağırlık verdiği bu dönemde Dareios’un kızı Barsine’yle (Stateira olarak da bilinir) evlendi ve komutanlarıyla askerlerini de aynı yolu izlemeye özendirdi. Ama Perslerin ordu ve yönetimde giderek eşit bir konuma yükselmesi Makedonyalıların tepkisini çekmeye başladı.
Makedonya’da askeri eğitim gören 30 bin Persli gencin dönüşü Baktriane Sogdiana ve Arakhosia gibi Doğu ülkelerinden gelenlerin süvari birliğine ayrıca Pers soylularının kraliyet muhafız birliğine alınmaları bu hoşnutsuzluğu daha da artırdı. İskender’in Makedonyalı eski askerleri ülkeye geri göndermeye karar vermesi imparatorluğun güç ve yönetim merkezini Asya’ya kaydırmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirildi. M.Ö. 324′te Gpis’te çıkan ayaklanmaya kraliyet muhafızları dışında bütün ordu katıldı. Bunun üzerine İskender bütün orduyu dağıtarak Perslerden yeni bir ordu kurdu ve ayaklanmanın sona ermesinden sonra 10 bin eski askeri armağanlarla yurda gönderdi.
Ölümü
İskender’in İmparatorluğuKendisine tanrısal onurlar yakıştıran ve bunu Yunan kentlerine zorla kabul ettiren İskender MÖ 324 kışında Luristan’da yerel halka yönelik sert bir sindirme hareketine girişti. İlkbaharda Babil’e geçerek bir bölümü uzak ülkelerden gelen elçileri kabul etti. Bu arada Hindistan’la deniz bağlantısını sağlamak için Arabistan kıyılarına yönelik bir sefer için hazırlıklara başladı. Ayrıca Hazar Denizi’nin ötesine bir keşif birliği gönderdi. Babil’de sulama kanalları yaptırmayı ve İran Körfezi kıyılarında yeni kentler kurmayı planladığı bir sırada uzun bir içkili eğlencenin ardından hastalandı ve on Gün sonra daha 33 yaşındayken öldü. Cenazesi önce Memfis’e oradan İskenderiye’ye götürüldü ve burada Altın bir tabuta kondu.
İskenderin ölümünden sonra imparatorluk 4 parçaya ayrıldı. Cassander Yunanistan’a Creatus ve Antigonos Batı Asya’ya Seleukos Doğuya Ptolemy ise Mısır’a hükümdar oldular. Cassander güce olan tutkusunu kısa zamanda göstererek 7 yıl sonra İskender’in annesi Olimpias’ı idam ettirdi. 12. yılın sonunda ise İskenderin karısı Roksana ve imparatorluğun gerçek varisi olan oğlunu zehirlettirdiğinde ise artık İskenderin soyunu tamamen kurutmayı başarmıştı.
Değerlendirme Genç yaşta ölmesine karşın 12 yıl 8 ay süren hükümdarlık dönemine büyük çaplı seferleri sığdıran İskender’in kurduğu geniş imparatorluk temelde Perslerden kalma yönetim sistemine dayanıyordu. Bununla birlikte yerel satraplara bağlı olmayan tahsildarlardan oluşan merkezî bir vergi toplama mekanizması kurarak yeni bir mali sistemin temelini attığı bilinmektedir. Görevlilerin yolsuzlukları ve yiyiciliği nedeniyle bu sistemi iyi işletememekle birlikte sikke çıkarma hakkını tekeline alarak ve Pers hazinelerinde birikmiş Gümüş ve altını para biçiminde piyasaya sürerek bütün Önasya’da ve Akdeniz’de ticaret ve para ekonomisini geliştirdiği söylenebilir.
Öte yandan İskender’in yeni kentler kurması (Plutarkhos bu kentlerin sayısının 70′in üzerinde olduğunu söyler) Yunan yayılmasında yeni bir dönem açtı. Askeri birer üs olarak kurulan ama zamanla birer kültür ve ticaret merkezine dönüşen bu kentler Eski Yunan etkisinin Hindistan’a kadar yayılmasında önemli rol oynadı. Bu arada Pers-Makedonya karışımıyla yeni bir ırk yaratma girişimi sonuçsuz kaldıysa da Yunan kültürüne yatkın ama Doğu’ya özgü yeni bir soylu sınıfı ortaya çıktı.
Kendisini ve askerlerini en güç işlere yöneltmeyi başaran güçlü bir irade ve yetenekle esnek bir düşünce yapısını birleştiren İskender koşullar gerektirdiğinde geri çekilmeyi ve değişiklikler yapmayı bilen bir kişiydi. Düş gücü ve romantizmi kendisini Herakles Akilleus ve Diyonizos gibi kahramanlarla özdeşleştirmesine yol açacak ölçüde güçlüydü. Çabuk öfkelenme acımasızlık ve inatçılık gibi özellikleri uzun seferlerde daha çok ortaya çıkıyordu. Güvenmediği kişileri hiç sorgulamadan öldürmekten çekinmemesine karşın adamları onun peşinden gidiyor ona bağlı kalıyor ve güçlüklere katlanıyordu.
Dünyanın en büyük askeri dehaları arasında sayılan İskender değişik kuvvetleri bir arada kullanmada ve düşmanın yeni savaş biçimlerine yeni taktiklerle karşı koymada son derece ustaydı. Yaratıcılığıyla savaşın sonucunu belirleyecek fırsatları
değerlendirmeyi çok iyi bilirdi.
İskender’in kısa süren hükümdarlığı Avrupa ve Asya tarihi açısından önemli bir dönüm noktası sayılır. Seferleri ve bilimsel araştırmalara merakı coğrafya ve doğa tarihi gibi konulardaki bilgilerin gelişmesine katkıda bulunmuş ayrıca büyük uygarlık merkezlerinin geliştirdiği bilgi birikiminin ortak bir potada kaynaşmasına zemin hazırlamıştır. Siyasal açıdan olmasa bile ekonomik ve kültürel açıdan Cebelitarık’tan Pencap’a uzanan ticarete ve toplumsal ilişkilere açık bir imparatorluk kurduğu ve ortak sayılabilecek bir uygarlığa ve bir lingua franca{*) olarak Yunan Koine lehçesine dayalı yeni bir dünya meydana getirdiği söylenebilir.
Sonuçta İskender kendisinin Herakles’in soyundan geldiğini benimsemesi ve kendisini tanrısallaştırması onun halkın gözündeki büyüklüğünü ifade etmekteydi. Temsil edilen figürlerinde bile kendisini Amon gibi koç boynuzu ile Herakles gibi Aslan başlı postuyla göstermektedir.
5) HELEN UYGARLIĞI
Makedonya kralı Büyük İskender, M.Ö. IV. yy.’da Doğu’ya bir sefer yaptı.
Bu sefer sonunda Hellenizm Uygarlığı doğdu.
Helen Medeniyeti’ne ait en önemli kültür merkezleri İskenderiye ve Antakya’dır.
Helen Medeniyeti’nde daha çok pozitif bilimlerde ilerleme görülmüştür.
Helen Medeniyeti’nden günümüze kalan en önemli sanat eserleri, Zeus sunağı ve İskender Lahiti’dir.
-II. Filip Helen birliğini kurdu. Ölünce yerine oğlu İskender geçti.
-Büyük İskender Biğa Çayı ve Dörtyol yakınlarında Pers’leri iki defa yendi.
-MÖ 332-331′de Suriye ve Filistin’i ele geçirdi. Mısıra girdi. İskenderiye şehrini kurdu.
-MÖ 331′de Pers ordusunu 3.kez yendi. Hindistan’a kadar ilerledi.
-Ordusundaki isteksizlik nedeniyle, Arabistan yapacağı sefere hazırlık için Babile döndü. Ancak hastalanarak öldü (323).
-İskender’in ölümüyle İmparatorluk dağıldı. Yeni devletler kuruldu:
-Mısırdaà-Ptolemeler Krallığı (MÖ 321-30)
-Trakya ve Batı Anadolu’dan Hindistan’a kadarà-Selevkoslar Krallığı (321-64)
-Makedonya’daà-Antigonitler Krallığı: Milli bir devlettir.(MÖ 279-16-)
*Selevkos’un ölümü üzerine Anadolu’da yerel krallıklar kuruldu:
-Bitinya Krallığı: Kuzey Batı Anadolu’da.
-Pontus Krallığı: Karatenizin güney kıyılarında.
-Kapadokya Krallığı: Orta Anadolu’da.
-Bergama Krallığı: Bergama merkez olmak üzere Millet ve Efes’te (Batı Anadolu)
–Bergama ve Bitinya Krallıkları: Yunan uygarlığının
–Pontus Devleti: Doğu uygarlığının temsilcisi oldu.
*Bergama bu dönemde önemli bir kültür merkezi oldu (Zeus Tapınağı, Asklepedio Sağlık Merkezi, 200 bin ciltlik kütüphane kuruldu)
-Bergama’nın kendi adıyla anılan Parşömen kağıdı icad edilerek ihraç edildi.
-İskender İmparatorluğu zamanında : İskenderiye, Rodos, Bergama, Efes, Antakya gibi şehirler ticaret şehri oldular.
*Bu dönemde bilimsel alanda gelişmeler oldu:
-İskenderiye’de Bilimler Akademisi kuruldu.
-Dünyanın çevresi doğru hesaplandı.
-Arşimed: Dünyanın kendi ekseni ve güneşin çevresinde dolaştığını ileri sürdü.
-Tıpta ileri gidildi. Kalp, kan ve damar arsındaki ilişki tespit edildi.
-İskenderiyeli coğrafyacı Eratostanes: Dünyanın çevresini hesapladı.
-Batlamyus: Coğrafya Kılavuzu adlı eseriyle İslam Coğrafyacılarını etkiledi.
-Helenistik uygarlık —- İslam uygarlığını etkilemiştir
6) ROMA UYGARLIĞI
Arkeolojik araştırmalar, Apenin Yarımadası’nda bulunan İtalya’da uygarlığın Orta Taş Çağından itibaren başladığını ortaya koymuştur. Bu yarımada, MÖ 3000′lerde Yeni Taş Çağını yaşamış ve zaman içerisinde büyük göçler almıştır. İtalya’ya göç eden kavimlerin en eskileri İtaliklerdir. Daha sonra buraya Etrüskler gelmişlerdir. Bu göçler, Fenikeliler ile Yunanlıların kurdukları kolonilerle devam etmiştir.
İtalya Yarımadası ve Akdeniz çevresinde kurulan büyük bir uygarlığa adını veren Roma şehri, MÖ 753 yılında Romulus tarafından kurulmuştur. Başlangıçtan MÖ 510 yılına kadar Roma, krallık ile yönetilmiştir Krallık döneminde, kral ihtiyarlar meclisi tarafından teklif edilmiş, “kuria” adı verilen halk meclisi tarafından seçilmiştir Kral senatoya karşı sorumludur.
Roma toplumu patriciler, plepler ve köleler olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır. Patriciler, Romalı soylulardan meydana gelmiştir. Mülkiyet, devlet memuru ve asker olabilme hakkına sahiptiler. Sosyal yaşam açısından diğer sınıflarda yer alanlara göre daha rahattılar Roma’ya sonradan gelip yerleşenler plepleri oluşturmuştur. Plepler, hiçbir siyasi hakka sahip değillerdir. Daha çok hayvancılık, tarım, ticaret vb. işlerle uğraşmışlardır. Köleler ise Roma’nın işgali altındaki ülkelerden getirilmişlerdir patricilerin evlerinde hizmetçilik ya da uşaklık, tarlalarda işçilik ve kâhyalık gibi işler yapmışlardır. Hiçbir hakkı olmayan bu sınıf, efendisinin her istediğini yapmak zorunda kalmıştır. Eğlence maksadıyla vahşi hayvanlarla dövüştürülmüşlerdir Sınıfsal ayrım yüzünden kötü şartlarda yaşayan köleler, zaman zaman yönetime karşı ayaklanmışlardır.
MÖ 510 yılında krallık yönetimine son verilerek Cumhuriyet Dönemine geçilmiştir. Roma’da Cumhuriyet Döneminde devlet konsül adı verilen iki yüksek memur tarafından yönetilmiştir. Konsüller, bir yıllık süreyle görevlendirilmişlerdir Konsüller birbirlerine ve senato adı verilen meclise karşı sorumluydular. Konsüllerin başlıca görevleri, orduya komuta etmek, gerektiğinde senatoyu toplantıya çağırmak, vergi sistemini düzenlemek ve vergilerin toplanmasını sağlamaktır.
Cumhuriyet Döneminde Roma, genişleyerek İtalya Yarımadası’nı ve Akdeniz’in batısında bulunan yerleri hâkimiyeti altına almıştır Daha sonra Makedonya, Suriye ve Mısır’ı zapteden Roma, Doğu Akdeniz’in fethini tamamlamıştır. Sınırların genişlemesinde düzenli Roma ordusunun etkisi büyüktür. Roma ordusu yaya ve atlı askerlerden oluşmıfştur Ordunun temelini lejyonlar (askerî birlikler) meydana getirmiştir.
Roma’nın geniş bir coğrafyaya hakîm olması, sosyal yapının ve düzeninin bozulmasına neden olmuştur. Patriciler zamanla zenginleşirken plepler ve köylüler yoksullaşmalardır Bu nedenle pleplerle patriciler arasında uzun süren çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu çatışmaların sonucunda plepler ile patriciler arasındaki sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmak için “On İki Levha Kanunları” adıyla bilinen hukuki düzenlemeler yapılmıştır Pleplere de memur ve asker olma hakkı tanınmıştır Buna benzer düzenlemelerle Roma hukuku birçok devlete örnek olmuştur.
Roma’da çıkan sınıfsal çatışmalara dıştan gelen saldırılarda eklenince bu durumdan yararlanan bazı komutan ve konsüller yönetimi ele geçirmek istemişlerdir. Bunlardan bir tanesi de Jüll Caesar (Sezar)’dır Jüll Caesar ile Roma’da Cumhuriyet Dönemi sona ermiştir.
JULIUS CAESAR:
Julius Caesar, MÖ 101 yılında Roma’da soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.Yirmi yaşlarındayken siyasi nedenlerle Roma’dan kaçmak zorunda kaldı. Daha sonra Roma’ya dönen Caesar kırk bir yaşına geldiğinde, Roma’nın seçkin kişilerinden biri olmuştu. Dönemin ünlü generalleri ile anlaşarak kendisini konsül (devlet başkanı) seçtirtti. Galya (Fransa) valiliğini de üzerine aldı. Caesar’ın, Galya valisi olarak Roma’dan uzaklaşması senatonun işine geldiğinden bu duruma ses çıkarmadılar.
Caesar’ın amacı, Galya’da kendine bağlı bir ordu kurmak ve Roma’nın üzerine yürüyerek diktatör olmaktı. Konsüllük süresi bir yıl sonra bitince Caesar Galya’ya gitti ve sekiz yılda bütün Galya’yı Roma İmparatorluğu sınırları içine kattı.
MÖ 50′de Caesar ordusuyla, Roma üzerine yürüyüşe geçti. Caesar’ın bu hareketi kısa süre içinde bütün Roma İmparatorluğu na yayılarak, bir iç savaş hâline geldi. Savaşı kazanan Caesar, Roma’ya hâkim oldu. Caesar, kendisini senatoya önce bir, sonra on yıllığına ve aradan çok geçmeden de, ömür boyunca diktatör seçtirtti. Ayrıca Caesar’ın toprak reformu, eyaletlerde koloniler kurulması gibi yoksullar yararına aldığı önlemler senatonun tepkisini çekti. Sonunda, soylular Caesar’ı öldürmek için gizli bir örgüt kurdular. Bu örgüte, Casear’ın evlatlığı bazı kaynaklara göre de öz oğlu Brütüs de girmişti.
Caesar, senatoda, suikastçılar tarafından öldürüldü. Suikastçılar Caesar’ın ölümünden halkın sevinç duyacağını sandılar. Fakat Roma halkı bu durum karşısında umulanın aksine ayaklandı. Bunun üzerine Caesar’ın katilleri Roma’dan kaçtılar ama peşleri bırakılmadı. Bunlardan, Caesar’ın çok sevdiği Brütüs, Makedonya’da yakalanacağını anlayınca intihar etti.
Sabahat Atlan ,Roma TarihininAna hatları, s.135-176 dan yararlanılmıştır.
Roma’da MÖ I. yüzyılın sonlarında Cumhuriyet Dönemi sona ermiş ve MÖ 27 yılında Oktavianus (Oktavyanus)’aAugustus (Agustus) unvanı verilerek “İmparatorluk Dönemi” başlamıştır. Bu dönemde iç güvenlik sağlanarak halkın refah seviyesi yükseltilmeye çalışılmıştır. Ancak III. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu gücünü kaybetmeye başlamıştır. Merkezî otoritenin zayıflaması, Kavimler Göçü, savaşların uzun sürmesi ve iç karışıklıklar gibi nedenler imparatorluğun 395 yılında ikiye bölünmesine neden olmuştur. Bu bölünme sonucunda Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu ile başkenti İstanbul olan Doğu Roma(Bizans) İmparatorluğu kurulmuştur. 476 yılında kuzeyden gelen barbar kavimlerinin saldırılarıyla Batı Roma yıkılmıştır.
Romalılar ilk dönemlerde tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Zamanla Akdeniz ve çevresinin Roma egemenliğine girmesi Roma’nın zenginleşmesini sağlamıştır. Yapılan yollar sayesinde ticaret gelişmiştir. Roma uygarlığı, mimari ve sanatsal açıdan büyük bir gelişme göstermiştir.
Romalılar, Yunan tiyatrolarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Çeşitli yarışlar ve gösteriler için kullanılan amfi tiyatrolar, hayvan ve insan dövüşlerinin yapıldığı bir alan olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Yapılarda kemerli ve kubbeli yapım tekniği büyük ölçüde geliştirilmiştir İç mekânı ön plana çıkaran ve anıtsal bir yapı özelliği kazandıran bir üslup benimsenmiştir. Romalıların geliştirdikleri mimari üslup günümüze kadar varlığını korumuştur. Romalılar, çok tanrılı inanca sahip olup Yunan tanrılarını benimsemişlerdi. Tanrılarını insan şeklinde düşünmüşlerdi.
Hristiyanlık, 313 yılında serbest bırakılmış, 381′de de devletin resmî dini hâline getirilmişti.
Latince konuşan Romalılarda edebiyat Yunan edebiyatının etkisinde gelişmiştir.
Romalılar, özellikle tarih yazıcılığı ve hitabet sanatında büyük gelişme göstermişlerdir .Çiçero Romanın Yetiştirdiği bir hatiptir.
ROMALININ BİR GÜNÜ:
Romalılar erken kalkarlardı. Sabah kahvaltısı, Romalılar için pek önemli sayılmazdı. Evin beyi kahvaltıdan sonra çalışma odasına geçerdi. Sabahın en önemli olayı himaye edilenlerin hamilerine saygılarını sundukları ve çeşitli isteklerini dile getirdikleri “selamlama ziyareti” idi. Sonrasında ise genellikle villanın ön tarafında yer alan dükkânlarına uğrarlardı.
Çocukların eğitimi okuma, yazma ve hesap yapma becerilerinin geliştirilmesinden ibaretti. 16 yaşından sonra hitabet eğitimi verilirdi. Evin çocukları okuldan eve geldiklerinde ya hafif bir şeyler yer ya da villalarının bahçelerinde hemen oyuna dalarlardı.
Evin hanımı ise kahvaltıdan sonra uzun süren bir makyaj yapar, daha sonra arkadaşlarına giderdi. Öğle yemeği buğday veya arpa ekmeği, et veya balık, sebze ve peynir gibi hafif yiyeceklerle geçiştirilirdi. İçecek olarak da su, ballı su içilirdi.
Öğleden sonra dinlenmede geçen süreye “siesta” adı verilirdi. Romalılar siesta ile hem sıcaktan korunur hem de egzersiz ve banyoyla geçirilecek olan öğleden sonraya hazırlanırlardı. Hamamlar, Romalıların günlük hayatında önemli yer tutan mekânlardı. Sadece temizlik için değil sosyal, kültürel ve eğitim faaliyetlerinin yapıldığı bir kulüp şeklinde düzenlenmişti. Okumak, dinlenmek, gezinmek, müzik resitalleri dinlemek ve sohbet için odalar ayrılmıştı. Hamamdan sonra çeşitli tahta oyunları oynanırdı. Romalılar oyundan başka, gladyatör yarışlarını, vahşi hayvan avlarını, at ve araba yarışlarını izlerlerdi. Kültüre düşkün olanlar ise tiyatroya gitmeyi, müzik dinlemeyi ve kitap okumayı tercih ederlerdi.
Birçok kültürde olduğu gibi Roma kültüründe de akşam yemeği önemli bir yere sahipti. Mutfak çalışanları misafirlerin statülerine göre sade ya da gösterişli yemekler hazırlarlardı. Misafirlere yemek servisi köleler tarafından yapılırdı. Yemekte oturma düzeni sosyal statüye göre belirlenirdi. Yemek sonrasında düzenlenen eğlencelerden bazıları müzik, okuma, dans ve akrobasi gösterileri idi.

Eğitim : Ödev / Ders / Proje / Tez / Çizim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ders,plan,proje,performans,ödev