Faydalı Bağlantılar

İzleyiciler

romandaki etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
romandaki etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ocak 2012 Perşembe

"Kolaj" ve Romandaki Yeri

“Şiir, roman gibi plastik olmayan sanatta, imzalı bir alfabeden sokakta yerden alınan bir mektuba kadar, kolajların var olduğunu kabul ettiğimiz andan başlayarak yazgısal olarak kolaj ve alıntıyı birbirine karıştırmaya, başkasının yazdığı şeyi ya da reklam, duvar yazısı, gazete makalesi vb. günlük yaşamdan alınan her metni kendi yazdığımız şeye aktarma işini kolaj olarak adlandırmaya başladık.”
Aragon, 1936

Kolaj, son otuz yıllık süreçte –müzik aracılığıyla– dilimize giren “aranjman”, “potburi” gibi batılı öncüllerinin yerini alarak güncelleşen bir başka yabancı sözcük. Genellikle iletişim söyleminde sıklaşan yanlış anlamlı kullanımıyla1 yaygınlaşma yolunda ilerleyen kolaj sözcüğü aslında bir sanat terimidir. Aşağıdaki satırlarda açımlanacak olduğu üzere, resim sanatının 20. yüzyıldaki önemli girişimlerinden ve dolayısıyla dönüm noktalarından birini oluşturan bir tekniğin adıdır. Edebiyattaki yenilikçi girişimlere koşut olarak öykülemeli anlatı türlerine de geçen kolaj, kökenindeki belirginliğe karşın bu yazı sanatında biraz daha karmaşık bir kapsama ulaş(tırıl)mıştır. Özellikle ‘metinlerarasılık’ yönteminin netleşmesinden sonra, onunla ilintilendirilmeye başlanan kolaj üzerindeki doğrudan ya da dolaylı değerlendirmelerdeki terminolojik belirsizlik halen sürmektedir.

Kapsam, köken ve tarihçe

20. yüzyılın başlarında oluşan kübizm akımının resim sanatına önemli bir katkısı olan kolaj, aynı zamanda avangardist sanat anlayışının en önemli öğeleri arasında yer alır. Dolayısıyla, modernist sanat tutumunun, yansıtmacı anlayışa karşı çıkışını somutlaştırmada türettiği önemli sanat araçlarından biri olmuştur. Nesnel gerçekliği temsil etmeyi başlıca amacı sayan yansıtmacı tarzda sanat eseri, sanatçının benimsediği ekolün ilkeleri ışığında çeşitlenmekle birlikte, genel olarak beş duyuyla algılanabilen gerçekliği işlemeye dayalı bir biçim-içerik bütünlüğüne önem vermiştir. Malzemesi ne olursa olsun, izleyicide/okuyucuda gerçeklik duygusu oluşturmaya ya da üstlendiği gerçeklik temsilini onunla paylaşmaya yönelmiştir.
Plastik sanatlar içerisinde yer alan resim, bu kolun diğer iki üyesi mimarinin ve heykelin (rölyef hariç) koruyageldiği en, boy ve derinlik boyutlarından sonuncusuna sahip olmayışının yol açtığı gerçekliğini yitirme kaygısını ‘perspektif’ sayesinde –kurmaca olmayışının sınırları içinde kalsa da– yeniden kazanmıştır. Dolayısıyla yansıtmacı anlayış, sanat eserinin barındırdığı içeriğin, dış gerçekliğin aynısı olduğu hususunda