Faydalı Bağlantılar

İzleyiciler

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Klasik Üslûp veya Yüksek Devir (1501-1703)

Camiler:
Üç Şerefeli veya Beyazıt Camisi'nin inşasından, Sultan III. Ahmet zamanına kadar ki devirdir. Yapılardaki plan daha geniş ve olgundur. Kubbeler kasnak üzerine oturtulmuş, mukarnaslı ve baklava dilimli sütunlar kullanılmıştır. Kubbeleri tutan kemerler, büyük sütunlara dayandırılmış ve oranlar güzelleştirilmiştir. Bu üslûbun en önemli özelliklerinden biri de, yarım kubbelerle yarım kubbelerle cami sahınına büyük bir genişlik verilmesidir. Minareler daha uyumlu bir şekil almış ve cümle kapıları Selçuklulardaki gibi, iki tarafı oyuk hücreli büyük taçkapılarla süslenmiştir.

Lâle Üslûbu veya Lâle Devri (1703-1730)

Devrin çiçek merakı, mimariye de etki etmiş, mimari şekiller ve hatlarda, çiçek ve bitki kıvrımları gibi eğri şekillere doğru gidilmiş ve klasik üslûbun ağırbaşlı şekillerinden uzaklaşılmıştır. Klasik dönemin son eseri olan Yeni Cami'den sonra, Osmanlı klasik mimarisi son bulur ve artık tekrarlanmaz. Cami yapımı da durur. Lâle Devri'nin kasırları, köşkleri, özellikle Kâğıthane Kasırları, Patrona Halil isyanıyla yakılıp yıkılmıştır. Bu bakımdan sivil mimariden örnek olarak bugüne pek bir şey kalmamıştır.
Bu dönemin en karakteristik yapıları, küçük kubbeli ve geniş saçaklı çatılarla örtülü, zengin cephe süslemeli, bazen dört köşeli, bazen de altı köşeli aynı zamanda sebil olan çeşmelerdir. Bunların en ünlüleri Sultan III.Ahmet Çeşmesi (1729), Azapkapı Çeşmesi(1733), Üsküdar Çeşmesi(1732) ve Tohane Çeşmesi (1732)'dir.
Eğitim : Ödev / Ders / Proje / Tez / Çizim

Barok Üslûbu (1730-1808)

Barok Üslûbu (1730-1808)

Osmanlı Mimarisi

Onsekizinci yüzyılın ilk yirmi beş yılında, Avrupa ile ilişkiler Fransa'dan getirilen eşya ve Anadolu'yu görmeye gelen sanatçılar, Türklerin zevklerinde büyük değişikliğe sebep oldu. O zamana kadar, Avrupa'daki Rönesans hareketinden uzak kalmış olan Türk sanatı bundan etkilenmeğe başladı. Binalarda ve sanat eşyalarında,

# Osmanlı Mimarisi Ampir Üslûp (1808-1874)

Osmanlı Mimarisi Ampir Üslûp (1808-1874)

Fransa ve Almanya'daki Ampir üslûbundan oldukça farklı olan bu üslubun, Türklere has bir karakteri vardır ve Avrupa Ampir üslûbunda kullanılan stilize edilmiş hayvan figürleri Türk Ampir üslûbunda hiç bir zaman kullanılmamıştır.
Sultan II. Mahmut Türbesi, Cevrî Kalfa Okulu, Topkapı Sarayı'ndaki bir kaç pavyon hep bu üslûpla yapılmıştır. Fakat, Ortaköy Camii ile 1853 yılında Ermeni mimar Karabet Bal- yan tarafından yapılan Dolmabahçe Sarayı, Barok ve Ampir karışımım bir üslûpla inşa edilmiştir.
Eğitim : Ödev / Ders / Proje / Tez / Çizim

Osmanlı Dönemi Mimarisi - Yeni Klasik Üslûp (1874-1930)

1861 yılında padişah olan Sultan Abdülaziz zamanında, mimarlık sanatı tam bir çöküntü görünümünde idi. O zamanlar itibarda olan Rum ve Ermeni mimarları, acayip ve Türk sanatına tamamen yabancı bir takım binalar yapmaktaydılar. Her yerde hiç bir üslûbu olmayan, zevksiz ve kaba yapılar yükselmekteydi. Gotik ve Barok karışımı bir üslûpla, Korent tarzı sütunlarla camiler, acayip süs motifleri olan çeşmeler, Avrupa mimari eserlerinden koya edilmiş süs motifleri görülmekteydi. Kısacası, Yunan sanatından Hint sanatına kadar gelmiş geçmiş bütün üslûplar, bu eserlerde birbirine karışmıştı.1871 yılında İstanbul'da Aksaray'da yapılan Valide Camii, bu tarzda bir eserdir.

Aşırı kentleşme nedir

Yurtiçi göçler yüzünden kentlerdeki düzensiz ve kural dışı yapılaşmadır. Bu tür yapılaşmaya güzel ve çarpıcı bir örnek olarak gecekondular verilebilir. Bu evlerin elektrik, su ve kanalizasyon gibi alt yapı hizmetlerinde eksiklikler ve aksamalar vardır. Bu durum kentlerin genel görüntüsünü, temizliğini, doğal kaynaklarını ve insanların yaşamını olumsuz yönde etkiler. Ayrıca deprem ve sel gibi doğal afetlerden en çok bu yapılar etkilenir. Aşırı kentleşmenin en önemli nedeni hızlı nüfus artışı ve ekonomik sorunlardır.
Eğitim : Ödev / Ders / Proje / Tez / Çizim / Mimarlık Dersleri

Urartu Mimarisi

URARTU MİMARİSİ


Yaşadıkları ülkenin kayalık yapısı ve sert iklim koşullarına ayak uydurmayı başaran Urartuların en büyük ve özgün çalışmaları, mimari alanda olmuştur. Zira, büyük kaleler, kentler ile birlikte bu topraklarda yaşayacak tarıma dayalı bir toplum yapısı olmaksızın bölgede egemenlik kurmak, neredeyse imkansızdı. Urartulardan günümüze kalmış çok sayıda kale, kent, baraj, su bendi ve kanalı, karayolu ve kaya anıtları bu bayındırlık çalışmalarının en önemli tanıklarıdır. Ayrıca, ele geçirdikleri ülkelerde de savunma ve ekonomik amaçlı pek çok şehir kurmuşlardır.